30 Ocak 1933’te Hitler’e sunulun iktidar | Perihan Baçaru
Faşizm insana, emeğe, doğaya, sanata, hukuka, demokrasiye, evrensel insan hak ve özgürlüklere, kadına, farklılıklara düşmandır. Faşizm insanlık suçudur! Faşizme karşı devrimci görevlerimizi yerine getirelim ve antifaşist mücadeleyi yükseltelim…
Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg’un, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) lideri Adolf Hitler’i 30 Ocak 1933’de Almanya Şansölyesi olarak atadığı gün, dünyanın başına bela olacak yeni bir dönemin Nazi Almanyası’nın başlangıcı oldu.
Weimer Cumhuriyetini feshederek Nazi Almanyası’nı kuran Hitler, hiç kimsenin sonuçlarını hayal bile edemeyeceği bir Nazi rejimi inşa etti. İkinci Dünya/Paylaşım savaşında altmış milyon insanın ölümüne neden olan, 6 milyon Yahudi’yi, yüz binlerce Sinti ve Roman’ı imha eden, başta komünistler olmak üzere bütün muhalefete savaş açan, katliamlar yapan, toplama kampları ve toplu katliamları ile Hitler faşizmi, dünya tarihinin en acımasız, en barbar ve en vahşi faşizmi olarak dünya tarihine geçti.
Hitler’i iktidara getiren koşullar nasıl oluştu?
Faşizmi ortaya çıkaran tarihsel koşullara biraz geriden bakarak ele alacak olursak, Emperyalistler arası Birinci Paylaşım Savaşı sürerken 17 Ekim 1917’de Rusya’da gerçekleşen sosyalist devrimin ardından işçiler, emekçiler ve kadınlar lehine yapılan olumlu gelişmeler dünyanın diğer ülkelerindeki işçi sınıfını etkileyerek sosyalizm mücadelesini çekim merkezi haline getirdi. Almanya’da sosyalist devrim talebi güçlenerek hızlandı ve yüz binlerce insanın sokaklara çıkıp harekete geçmesine neden oldu. 1918’de 9 Kasım günü geniş kitlelerin ayaklanmasıyla isyan başladı; belediyeler, karakollar, hapishaneler ele geçirildi. Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht önderliğinde Kasım Devrimi gerçekleşti. Karl Liebknecht Berlin Sarayı’ndan Sosyalist Cumhuriyet çağrısı yaptı. Ancak SPD öncülüğünde kurulan hükümet burjuvaziye verdiği sözü tutarak Almanya Cumhuriyeti’ni ilan etti. Ardından Komünist Parti’ye (KPD) karşı savaş ilan etti. Sosyal demokratlar işçi sınıfına ve önderlerine bu ihaneti daha da ileriye götürdü. Sermayenin, devrimci dalganın kırılması için verdiği talimat yerine getirilerek Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht 15 Ocak 1919’da Almanya’nın başkenti Berlin’de Freikorpslar tarafından vahşice katledildiler.
Maalesef Alman Devrimi işçi sınıfının çok parçalı oluşu, sosyal demokratların ihaneti sonucu yenilgiye uğradı ve tarihe gerçekleşemeyen devrim olarak geçti. Buda daha büyük yenilgiye götürecek olan Hitler faşizmine giden karşı devrimin yol taşlarını döşedi.
Elimizde böyle biri var!
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Versay Antlaşmasının ağır şartları ve savaş tazminatları Almanya’nın ekonomik çöküşüne neden oldu. Savaşın yarattığı yıkım, ekonomik ve siyasi krizlerin derinleşmesine, yoksulluğun ve işsizliğin artmasına, kitlelerin umudunun tükenmesine, huzursuzluğun ve gelecek kaygısının yükselmesine neden oldu. Bu koşullar işçi sınıfının öfke ve isyanı biriktirmesine neden oluyordu.
Burjuvazi darbenin dışında işçi sınıfının gücünü bastıracak, kazanımlarına saldıracak bir yol, yöntem arıyordu. 1923 yılında çelik sanayici Hugo Stinnes Amerikan elçisine, “lazım gelen her şeyi yapmaya gücü yetecek bir diktatör bulmalı, elimizde böyle biri var,” der. Bahsettiği kişi Hitler’di.
Alman iş verenler ve sanayiciler hayallerini gerçekleştirmek, rekabet gücünü ve karlarını artırmak, 1918 devrimiyle işçi sınıfının kazandığı haklara saldırmak ve mücadelesini bastırmak için Hitler’i desteklediler.
Hitler, daha iktidara gelmeden büyük sermaye sahiplerine ve sanayi kulübüne demokrasiyi kaldıracağı ve sınıf mücadelesini bastıracağına dair söz verdi. 1929’da büyük ekonomik burhanların yaşandığı dönemde Hitler’e umut bağlayan sanayiciler, krizden kurtulmanın yolu olarak gördüğü karşı devrimci hareketi örgütlemek için NSDAP’ye büyük mali yardımlarda bulundular. Hitler, aldığı bağışların bir kısmını yoksullaşan ve umudu tükenen Alman halkına sosyal yardıma dönüştürerek, yoksul ve işsizleri sosyal yardım üzerinden kendine bağladı. Ayrıca antikapitalist söylemler ve etkin propaganda yolu ile ekonomik kriz altında ezilen ve proleterleşmeye doğru itilen küçük burjuvaziyi etkileyerek faşist hareketin kitle tabanı haline getirmeyi başardı.
Hitler’e sunulan iktidar!
Hitler ne darbe yaparak nede demokratik bir seçimle iktidara geldi. Kapitalist sermaye ve egemen sınıfların isteği üzerine Hindenburg, Adolf Hitler’i Şansölye olarak atayarak hükümeti kurması için görevlendirdi. Böylece iktidar, Nazilerin hizmetine sunulmuş oldu.
Nazilerin Almanya’yı sürükleyeceği felaketi öngören KPD, bu karara karşı ülke genelinde genel grev çağrısı yaptı. Fakat bu çağrı SPD tarafından ret edildi. Dahası, Hindenburg grevi engellemek amacıyla NSDAP’nin iktidarı hukuka uygun olarak devraldığını, bu karara karşı ortaya çıkacak olan mücadele çağrılarına şiddetle yanıt verileceğini açıkladı.
İktidarı “hukuka uygun” aldığı belirtilen Hitler, kısa sürede meclisi hukuksuz bir şekilde dağıttı, seçimleri 5 Martta yenileme kararı aldı ve meclisin kontrolünü ele geçirdi. Hitler’in bu icraatlarına rağmen, Hindenburg 4 Şubat 1933’te acil kararname çıkararak hükümeti eleştirmeyi yasakladığı gibi KPD başta olmak üzere diğer bazı sol örgütlerin toplantı düzenleme ve basın özgürlüğünü yasakladı.
Tarih 27 Şubat 1933’ü gösterdiğinde Reichstag binası ateşe verildi. Bu saldırı, Nazilerin Taarruz Bölüğü (SA) bağlı birimlerin kışkırtmasıyla yapılmasına rağmen, yangının KPD tarafından çıkarıldığı iddia edildi. Bunun sonucu binlerce komünist ve sosyalist tutuklandı, muhalefete yönelik saldırılar had sayfaya ulaştı.
Hitler, Reichstag yangınını bahane ederek Alman halkını ve devleti korumak zorunda olduğunu iddia edip olağanüstü hal kararnamesi çıkardı. Hızla temel ekonomik, demokratik insan hak ve özgürlükleri ve işçi sınıfının kazanımları gasp edildi.
5 Mart seçimlerinden sonra KPD’nin seksen bir milletvekilini iptal etmesi dahil pek çok usulsüzlüklerine göz yuman sosyal demokratlar, güven oyu ve meclis onayı olmadan Hitler’e yasa yapma yetkisi verdiler. Böylece yetkiler tamamen tek adamda yani “Führer”in elinde toplandı. Ardından Nazi ideolojisine ters düşen kitaplar yakıldı, muhalif sanatçı ve yazarların eserleri imha edildi, sendikalar, sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri ve KDP kapatıldı.
Şiddetin boyutlarını artırmasına rağmen SPD’nin tutumu değişmedi. Ama çok geçmeden SPD ve burjuva partiler de yasaklandı. Ülke genelinde Hitleri eleştiren, kararnamelerine karşı çıkan kim varsa binlerce anti-faşist tutuklanarak cezaevlerine konuldu, işkenceden geçirildi. Hitler iktidara geldikten kısa bir süre sonra artık “Führer”in faşist diktatörlüğü kurulmuş oldu.
Ardından 1934’de Uzun Bıçaklar Gecesi, 1938’de ise Yahudilere yönelik Kristal gece katliamları yaşandı. Bu süreçte ilk toplama kampı Dachau’da Münih emniyetinde görevli Heinrich Himmler tarafından siyasi tutuklar için kuruldu. Arkasından Yahudileri, Romanları, engellileri, anti faşistleri… yok etmek amacıyla onlarca kamp inşa edildi. SA onlarca antifaşisti suikast kurarak öldürdü. Faşist diktatörlükle birlikte Almanya’nın her yerinde şiddet hakim oldu.
Nazi ideolojisi antisemitizm, antikomünizm, militarizm ve sosyal Darwinizm üzerine kuruluydu. Aryan ırkının en üstün en saf ve temiz ırk olduğunu Alman ulusunun bütün diğer halkaları yönetmeye yazgılı olduğunu ve Yahudi halkının bu yazgıyı bozduğunu iddia ederek, Yahudilere karşı ırkçılığı kışkırttı. Yaşanan ekonomik krizlerin, yoksulluğun, işsizliğin, konut sorunun ve savaşların nedeni olarak Yahudileri göstererek hedef haline getirdi.
Yahudilerden sonra en fazla baskıyı gören kesim kadınlar oldu
Hitler’in, “cinsler arası eşitsizliğin, ırklar arası eşitsizlik kadar değiştirilemez olduğu,” yolunda dogmatik düşüncesi nedeniyle kadınlar, yoğun bir ideolojik politik saldırıya ve baskıya maruz kaldı. Kadınların siyasette yer almasına istemeyen Hitler, daha iktidara gelmeden 1921 de kadınları partisinin liderlik kadrosundan çıkardı. İktidara geldiğinde ise kadınların siyasal hak ve özgürlüklerine saldırdı. Kadınları geleneksel rollere geri göndermek amacıyla üretim alanlarından eve dönmelerini ve bu alanları erkeklere bırakmaları çağrıları yaptı. Bu çağrıya yanıt alamayınca kadınların ücretleri düşürüldü. Evli doktor ve devlet memuru kadınların işten çıkartılması; 1935’de orta öğretimde kadın öğretmenlerin sayılarının yüzde 15 çekilmesi, kadınların profesörlük kürsüsüne atanması, yargıç, hakim, mimar, mühendis olmalarının yasaklanması gibi yasalar çıkardı. Kız öğrencilerin matematik, Latince dersleri okumasını kaldırarak ev ekonomisi ve dikiş dersleri getirildi. Hitler, “Alman genç bir kızın milliyeti bellidir, ancak o yalnızca Alman erkekle evlendikten sonra yurttaş olur, evlenmeden yurttaş olamaz,” yasasını yürürlüğe koydu. Bir Yahudi’nin bir Alman ile evlenmesini yasaklayarak, cezalandırdı.
Kadınların temel görevi Alman ulusunu çoğaltmak, çocuk doğurmak, Alman ulusunun saf ve temiz kalmasını sağlamak olarak belirledi. Kürtaj yapana da, yaptırana da ölüm cezası verilmesi gibi ağır cezalar uygulandı. Saf Alman ırkı yaratmak üzere özel çiftleşme evleri, haralar kurdurdu ve burada doğan çocuklara el koyularak Nazi ideolojisi ile eğitildi.
Toplumsal yeniden üretimi sağlayan kadınların emeğinden daha fazla yararlanmak ve sınırsızca sömürülmek için kadınlık ve annelik rollerini kutsadı. Anneliği özel alan olmaktan çıkararak devlete ve millete hizmet alan olarak denetim altına aldı. Hitler faşizmine karşı çıkan kadınlar ise ya direk ölümle cezalandırıldı yada tutuklandı, toplama kamplarına gönderildi.
Almanya’da Hitlerin iktidara gelişi, faşizmin yükselişi önlenebilir miydi?
Alman işçi sınıfı ve örgütleri, Hitler faşizminin inşasına karşı mücadelede binlerce işçi hayatını kaybetti. Ancak sol, sosyalist, komünist örgütlerin çeşitli hataları nedeniyle faşizmin örgütlenmesini engelleyemediler. Hitler’in son derece militarist, ırkçı, cinsiyetçi ve saldırgan politikalar yürütmesine rağmen kimi sol hareketlerin tehlikenin boyutlarının hangi noktaya varacağını öngörememiş olması, farkına vardıklarında bile birleşme yerine Sosyalist Parti ve Komünist Parti (KPD) arasında derin bir bölünme yaşanması, Hitler’e karşı güçlü bir direnişin oluşmasını engelledi. Bu da Alman burjuvazisinin ve Hitler’in işine yaradı. Eğer PSA, KPD ve diğer sol güçler birleşik antifaşist cepheyi kurabilseler, KPD genel grev çağrısına yanıt verilseydi, milyonları sokağa çıkarabilmeyi başarsalardı, çünkü genel grevler burjuvazinin korkulu rüyasıydı, faşizme karşı antifaşist direniş büyütülebilseydi, ayrıca uluslararası kamuoyuna tehlikenin boyutu anlatılabilseydi Hitler’in iktidara gelmesi engellenebilirdi. Hitler’in baş yardımcısı Joseph Goebels’in bu süreçle ilgili “kızıllar büyük fırsatı kaçırdılar,” sözü, son derece düşündürücü olduğu gibi aynı zamanda reel durumu özetliyor.
Aslında en büyük tarihsel fırsat, 1918’de yenilgiye uğrayan Kasım Devrimiyle kaçırılmıştır. Uluslararası komünist hareketin ve kadın hareketin önderlerinden Clara Zetkin, 3. Enternasyonale Almanya’daki faşizm ile ilgili yazdığı raporda, “Faşizm proleter devrimini gerçekleştiremeyen proletaryanın çekmek zorunda olduğu cezadır,” diye boşuna tanımlamamıştır. Bu tanımlama tarihsel süreçten dersler çıkarılması açısından son derce önemli ve yol göstericidir.
Faşizm insana, emeğe, doğaya, sanata, hukuka, demokrasiye, evrensel insan hak ve özgürlüklere, kadına, farklılıklara düşmandır! Faşizm insanlık suçudur! Faşizme karşı devrimci görevlerimizi yerine getirme ve antifaşist mücadeleyi yükseltme umuduyla!
Kaynaklar:
-Şirin Tekeli Faşizm ve kadın
-Herwig Lerouge Hitler Faşizmi
-Maria Macciocchi Faşizm
Perihan Paçaru – 29.01.2025