Makaleler

Published on Mart 22nd, 2025

0

ABD Başkanı Trump karşısında, Avrupa bölünmüşlüğünü nasıl önleyebilir? | Ali Arayıcı


Cumhuriyetçi Parti’nin adayı ve Amerika’yı Yeniden Büyük Yapma (AYBY) hareketinin öncüsü Donald Trump; 5 Kasım 2024’te ezici bir zaferle ABD başkanlık seçimlerini kazandı. ABD’nin 47. Başkanı seçilmesinin ardından, Eski Kıta ülkeleri transatlantik pozisyonun tersine dönmesiyle karşı karşıya kaldı. Trump ile karşı karşıya kalan Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkeler, önemli ölçüde güç kaybetme riskini göze alarak bölünmüş bir şekilde gözüküyor.

            ABD Başkanı Trump’ın çevresinde, dünyada yandaşları ve ona karşı olan ülkeler oluşmaya başladı. Bir tarafta, Trump’tan ilham alan ve onun siyasi vizyonunu izleyen ülkeler var. Diğer tarafta ise, farklı şekillerde yeniden silahlanma yarışına ve mücadelesine giren ülkeler var.

            Neredeyse varoluşsal zorluklarla karşı karşıya kalan, AB’ye üye devletlerin; saflarını sıklaştırmaktan başka çareleri kalmadı. Örneğin: Brexit, AB’nin dağılma tehlikesi önlenene kadar AB’yi bir arada tutan güçlü bir faktör olduğunu kanıtladı. Trump’ın iktidara gelişi ve ilk provokasyonlarını peş peşe sıralaması, benzer bir tepkinin habercisi ve tetikçisi olabilir.

            TRUMP DENGELERİ ALT-ÜST ETTİ

            Hiçbir şeyin garantisi yoktur. Pasif duruştan somut eyleme geçmek için, önümüzde uzun bir yol var. AB içinde bile, mevcut ABD Başkanı Donald Trump seçilmeden önce, Beyaz Saray’ın yeni temsilcisine açık desteği öngörülebilir ve teyit edilmiş olan “Trumpist” ilhamlı hükümetler oldu. Macaristan’da Viktor Orban ve Slovakya’da Robert Fico bunlar arasında sayılabilir.

            AB’nin geleceği ve uyumu açısından çok daha ciddi olan durum ise, ırkçı ve “post-faşist” Giorgia Meloni’nin durumu. AB’nin altı kurucu ülkesinden İtalya’nın Konsey Başkanı olan Meloni, ideolojik yakınlığını ve ABD’deki en gerici sağ kanatla uzun süredir devam eden bağlarını ya da Trump’ın iş ortağı Elon Musk ile olan suç ortaklığını artık gizlemiyor.

            Kendisini AB ile Trump arasında arabulucu olarak görüyor. AB’nin bazı üyeleri, şimdiden kendisinin ya da müttefiklerinin çıkarlarını Avrupa’nınkilere tercih ettiğinden şüpheleniyor. Bu ayrışmanın, önümüzdeki dönemde daha da derinleşmesi muhtemel. Trump tarafından başlatılan ticaret savaşı, kesinlikle tüm Avrupa ülkelerini etkileyerek eşit olmayan bir şekilde sürüyor. Bu durum, bazı ülkeler için büyük bir rahatsızlık, bazıları için ise bir felaket senaryosu yaratıyor.

            AB’nin bazı üyeleri sert bir karşılık vermekten yanayken, diğerleri güçlü ortak ABD ile bir “anlaşma” arayışı içinde. Avrupa’nın savunulması söz konusu edildiğnde, NATO’nun (aslında ABD’nin) koruma garantisinin sona ermesi de farklı tepkilere yol açıyor. Polonya başbakanı Donald Tusk, askeri harcamalarını Trump’ın talep ettiği düzeye (GSYH’nin %5’e) yükseltmiş durumda. Fransa, %3-5 arasında bir oranı hedefliyor. Avusturya, İrlanda ve Malta, İspanya, Belçika, Lüksemburg ve Slovenya’dan gibi ülkeler; aynı özveriyi yapmaktan çok uzaklar.

            Almanya’nın sergilediği durum ise, özel bir farklılık gösteriyor. Bir zamanlar, Washington’a en yakın ülke olan Almanya: şimdi yeni ABD yönetiminin saldırılarının merkezinde yer alıyor. Bu sav, siyasi “elitlerini” istikrarsızlığa yönlendiriyor. Örneğin: Geleceğin Şansölyesi Friedrich Merz, neden Avrupa için bir Fransız-İngiliz nükleer şemsiyesi gibi; çok tehlikeli bir fikri desteklediğini açıklıyor. Kuşkusuz, bu durum AB’de oybirliği ile desteklemekten uzak bir seçenek!

            İZOLE OLMUŞ BİR AVRUPA

            ABD emperyalizmin askeri vesayetine veda etme gerçeği, NATO’yu güvenilir bir alternatif görmeyen pek çok hükümet tarafından kabul görmedi. Dolayısıyla AB-27 içinde, iki yönlü bir hareket görülebilir. Çözüm arayışı ile birlikte elverişli geniş bir yakınlaşma, öngörülen çözümler karşısında, siyasi vizyon ve maddi çıkarlarda ki farklılıkların yeniden ortaya çıkması gibi.

            Bugün, yalnızlaşmış, izole olmuş ve eli-kolu bağlı bir Avrupa, ortak bir savunma bulmak istiyor. ABD’nin baskısıyla Kiev tarafından kabul edilen bir anlaşmayla, sonunda uzlaşmak zorunda kalacak. BM Güvenlik Konseyi’nin, 24 Şubat 2025’te kabul ettiği ve üç yıllık savaşın ardındanda ki ilk kararı; ülkenin toprak bütünlüğüne alışılagelmiş atıfta bulunmaksızın ve Ukrayna’daki çatışmanın bir an önce sona erdirilmesi çağrısında bulunuyor.

            Ne yazık ki, AB’nin, bu yönde yaptıkları olumlu değişiklikler metne dahil edilmedi. Bu oylamada, sonuçta AB’nin yalnızlığını gözler önüne serdi. ABD, Çin ve Rusya’nın da aralarında bulunduğu metni onaylayan 10 ülke; Asya, Afrika, Latin Amerika ve Kuzey Amerika’yı temsil ederken, bu konuda sadece AB’ye üye ülkeler çekimser kaldı.

            Bir İngiliz ya da Fransız vetosu, ABD’nin hazırladığı metnin kabulünü engellemeye cesaret edemedi. ABD Başkan Donald Trump ve Ukrayna Başbakanı Vladimir Zelenskiy arasında, 28 Şubat’ta Beyaz Saray Oval Ofis’te gerçekleşen fırtınalı ve kavgalı görüşme; Ukrayna’yı gerçekten savunanların artık sadece AB’ye üye ülkeler olduğu gerçeğini açıkça ortaya koydu.

            Ukrayna’yı işgal girişiminin ardından, Rusya’yı izole ettiğini düşünen AB’ye üye ülkeler; bugünlerde bizzat kendileri izole edilmiş gibi gözüküyor. Hatta, yıllardır AB kapısında bekletilen, Türkiye’den bile, bu konuda yardım bekler bir duruma geldi. Son günlerde, bu bağlamda bazı «imdat» çağrılarının yapıldığını burada anımsatmak gerekiyor.

            AVRUPA’NIN İŞİ ZOR

            Harap olmuş ve viraneye dönmüş bir Ukrayna’nın yanı sıra, Avrupa’da bu çatışmada kaybeden taraf oldu. Savaşı önlemek için, Şubat 2014’te ya da Şubat 2015’te Minsk’te müzakere ettiği anlaşmaları uygulamaktan aciz olduğunu gösterdi. ABD, Rusya işgal girişimini başlattığında Ukrayna’ya yeterince yardım etmeyerek zayıflığını ortaya koydu. Ukrayna gereksinim duyduğunda, Ukrayna’ya gerekli destek vererek herhangi bir diplomatik rolden feragat etti.

            Rusya, Çin ve ABD iyi büyüme oranları gösterirken, AB kendi yaptırımlarının ekonomik sonuçlarına katlanmayı kabul etmiş gibi. Bugünlerde, AB ülkeleri Ukraynalıların katlandıkları fedakârlıklar göz önüne alındığında kabul edilemez. Kıtanın istikrarı için, tehlikeli ve saldırgana “ahlaksız” bir ödül olarak görülen, Ukrayna’nın teslimiyetinden kaçınmaya çalışıyor.

            Donald Trump, kendi çıkarlarını ön plana alarak ABD’nin Rus pazarına geri dönüşünü tartışıyor ve bölgedeki nadir metaller konusunda taahhütler alıyor. AB, 16. yaptırım paketine karar veriyor. Birleşik Krallık ise, bir barış planı öneriyor. Ukrayna’nın destekçilerinden oluşan bir “koalisyon” kuruyor. Oysa, AB’ye üye ülkeler, emperyalist ABD baskısı altında Kiev tarafından kabul edilecek bir Rus-Amerikan anlaşmasının tüm dünya tarafından destekleneceğini biliyor.

            Avrupa, ABD olmadan Ukrayna’yı uzun vadede destekleyemez. Bu nedenle, İngiliz Başbakanı Keir Starmer ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un başını çektiği ve geleceğin Almanya Şansölyesi olması beklenen Friedrich Merz’i bekleyen AB; Washington’dan kopmadan, Ruslar karşısında Kiev’in müzakere kapasitesini korumayı deneyecek. Öyle ki, akıllı bir dış politika ve bağımsız bir ortak savunma yönünde kendi ilerlemelerini hızlandıracaklar.

            Artık, Avrupa’nın işi giderek daha da zorlaşıyor. Yeniden askeri harcamaların artırılması ve silahlanmalarından başka seçenekleri yoktur. Güvenlik garantisi vermek ve Ukrayna’nın ekonomik toparlanmasını finanse etmek ana hedefleri arasında. Ancak, Washington ile bağlarını korumak isteyen AB’ye üye ülkelerin, en iyi ihtimalle birkaç değişiklik elde edip nihayetinde Trump’ın kendilerine biçtiği rolü oynayarak herhangi bir anlaşmaya uymaktan başka çareleri kalmayacaktır.


Prof. Dr. Ali Arayıcı/Paris – 22.03.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑