Alevilere yönelik katliamlar: Sürpriz mi, adım adım gelen bir süreç mi? | Turgay Çelik
…”yeni bir dönemin” başlangıcıdır. Suriye’nin geleceğinde Kürtler artık denklem dışı değil, merkezi bir aktör olarak yer alıyorlar. Bütün azınlıklarla birlikte adem-i merkeziyetçi bir yönetim biçimi ile barış içinde ve onların varlığının da teminatı olduğunu iddia ediyorlar. Rojava pratiğinde de bunu göstermişlerdir…
Mazlum Abdi, Ahmet eş-Şara ile yaptığı anlaşmadan bir gün önce, 9 Mart 2025 Pazar günü Reuters’a yaptığı açıklamada, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara’ya Alevilere yönelik katliamları durdurma çağrısında bulunmuş. Katliamların arkasında Türkiye ve aşırı İslamcı grupların olduğunu belirtmiş. Ayrıca, yeni Suriye ordusunun yapısının gözden geçirilmesi gerektiğini söylemiş ve SDG güçlerini Suriye Savunma Kuvvetlerine bağlamak için görüşmeler yaptıklarını açıklamış. Yani anlaşma yapmadan bir gün önce verdiği röportajda Ahmet eş-Şara’yı uyarmış; söylendiği gibi hiçbir şey yapmamış değil.
Bu katliamlar aslında pek sürpriz değil. 2013’teki El Nusra’nın Kobani’ye saldırıları gibi, bu saldırılar da uzun zamandır biriken bir gerilimin sonucu gibi duruyor. O dönemde El Nusra’nın arkasında bir destek olduğu ve saldırıların görmezden gelindiği gibi, bugün de Alevilere yönelik saldırılar konusunda benzer bir durum yaşanıyor.
10 Mart 2025 tarihinde, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi ile Heyet Tahrir el-Şam (HTS) terör örgütünün lideri Ahmed el-Şara arasında sekiz maddelik bir anlaşma imzalandı. Ahmed eş-Şara’nın, 29 Ocak 2025’te Suriye’nin geçici cumhurbaşkanı olarak atanmasının ardından yapılan bu anlaşma, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Özellikle Alevi çevrelerinde anlaşmaya yönelik ciddi eleştiriler ve suçlamalar gündeme geldi.
Aleviler arasında anlaşmaya yönelik tepkiler üç gruba ayrılıyor:
1. Özgürlükçü, Devrimci ve Demokratik Değerlere Önem Veren Sağduyulu Bir Grup: Bu grup dostlarını iyi bilen, duygusallıktan uzak bir gruptur. Anlaşmayı olması gereken bir kazanım olarak görüyorlar. Yıllarca süren savaşın ardından bir barışın olması ve bölgedeki diğer azınlıklarla birlikte Kürt halkının statü kazanması, en demokratik haklarıdır diye düşünüyorlar.
2. Duygusal Tepkiler Veren Aleviler: Bu grup, spekülatif haberlerden etkilenmiş ve iyi niyetle eleştirilerde bulunuyor. Ancak duygusal tepkiler, olayın bütünlüğünü görmelerini zorlaştırıyor.
3. Yeminli Kürt Düşmanı Aleviler: Bu kesim ise tamamen ideolojik bir noktadan hareket ediyor. Onların derdi, Alevi katliamının ötesinde Kürtlerin elde ettiği statü ve kazanımlardır. Kürt halkının böyle bir hakkının olmadığını savunurlar. Bu grubu ikna etmek veya görüşlerini değiştirmek mümkün değil.
Oysa ki biraz geriye dönüp baksalar, 2015 yılında IŞİD çetelerine karşı en büyük direnişi orada PYD’nin verdiğini görecekler. Yaklaşık on beş bin kayıp vermişler. IŞİD’in saldırdığı ilk köyler arasında Afrin’deki Dersim’den giden Alevi köyleri de vardı. Binlerce Alevi katledildi, yerlerinden göç ettirildi ve sürgüne zorlandı. Bugün imzalanan 8 maddelik anlaşmada, yerinden edilenlerin geri dönüşü açıkça belirtiliyor. Bu kapsamda, Alevi köyleri de yer alıyor.
2013’ten bu yana Suriye’nin kan gölüne döndüğü bir dönemde, Rojava ve Kobani’de Kürtler, diğer azınlıklarla birlikte barış içinde demokratik bir yönetim anlayışını sürdürenlerdir. Eğer bir referans noktası arıyorlarsa, buraya bakmalılar. Fakat bazı kesimlerin asıl tahammülsüzlüğü, Kürtlerin varlığı ve statü kazanmalarıdır.
Alevilerin kendi yayın organı olan Alevilerin Sesi dergisinin Ocak 2025 tarihli 291. sayısı, Suriye’deki Alevilere yönelik katliamın ayak seslerine dair kapsamlı ve uyarıcı yazılar içermekteydi. Dergide, neler yapılması gerektiği ve nasıl bir tedbir alınması gerektiği noktasında görüşler belirtilmekteydi
Yani bu katliamın sinyalleri, Alevilerin Sesi dergisi tarafından iki ay önceden yazılmıştı.
Ancak üzücü olan şu ki, bu yeminli Kürt düşmanı Aleviler belli ki bu dergiyi okumamış olacaklar ki, Mazlum Abdi’nin imzaladığı 8 maddelik anlaşmanın “Alevilerin kanları üzerine yapıldığını” söyleyecek kadar ileri gittiler. Bu, açık bir akıl tutulmasıdır, ırkçılıktır. Bu kesimin rahatsızlığı, demokratik Alevi hareketi ve Kürtlerin statüsünden ve varlığından kaynaklanıyor. Karşı oldukları şey barışın ta kendisidir. Temel amaçları, Avrupa Alevi Hareketini (AABF) demokratik zeminden ve dostlarından uzaklaştırmaktır.
“Bu açıklamayı yapma gereği duyarken, aynı zamanda sağlam haber kaynaklarından doğru bilgiler yansıtmak da önemliydi. Bu nedenle, bölgede çalışan gazetecilerin yorumları ve izlediğim YouTube kanallarındaki somut gerçekler, olayların arka planını doğru anlamamız açısından oldukça aydınlatıcı oldu.”
Suriye’deki Alevilere yönelik saldırılarda, Türkiye üzerinden bazı yabancı unsurların bölgeye geçişi engellenmediği söyleniyor. Özbek, Çeçen, Uygur ve Afgan kökenli militanların bu katliamlarda rol aldığı belirtiliyor. Alevilere yönelik saldırılar, bir “gaz alma” yöntemi olarak da yorumlanıyor; yani içerdeki öfkenin ve intikam duygusunun bir şekilde dışa vurmasına göz yumulduğu söylenmektedir. Elbette ki bedeli de çok ağır oldu.
Bu durumda, olayların bir “sürpriz” olmadığı, aksine bölgedeki gerilimin ve güç dengelerinin uzun süredir adım adım bu noktaya doğru ilerlediği söylenebilir.
Geçici hükümetin bu saldırılara müdahale konusunda pek etkili olmadığı açıktır. Katliamları araştırmak için bir araştırma komisyonu kurulmuş ama sonuç alınıp alınamayacağı şüpheli. Ahmet eş-Şara’nın bu olaylardan sonra ülkesinde kontrolü kaybettiği açık. Yani otorite boşluğu var demektir.
Mazlum Abdi – eş-Şara Anlaşması: Beklenmedik Bir Dönüm Noktası
Bu anlaşma, Türkiye, ABD ve bölgedeki güçler açısından çok önemli bir kırılma noktasıdır: Mazlum Abdi’nin resmi bir lider olarak tanınması ve muhatap alınması, SDG’yi Suriye’nin asli unsurlarından biri yapıyor. Anlaşma, Türkiye’nin de onayı olmadan gerçekleşmiş olamaz. Bu anlaşmadan kesinlikle Türkiye’de haberdardır. Türkiye’nin bu tavrı, ABD ve Rusya ile koordineli bir şekilde hareket ettiğini açıkça göstermektedir.
Bu anlaşma, sadece Suriye iç dengeleri açısından değil, Kürtler arasındaki güç dengesi açısından da önemlidir: Talabani ve Barzani’nin bu anlaşmayı olumlu karşılaması, Irak Kürtleri ile Rojava arasında yeni bir iş birliği zemini doğurabilir.
Mazlum Abdi’nin artık sadece bir askeri lider değil, bir siyasi figür olarak da öne çıktığını görüyoruz. Artık Türkiye’nin en çok arananlar listesinde olan bir figür, resmi muhatap seviyesine yükselmiştir. Var olan azınlıklarla birlikte hem Kürtler, hem Araplar hem de Dürziler arasında kabul gören bir lider olması, onu Suriye’nin yeniden yapılanma sürecinde kilit bir aktör yapıyor. Mazlum Kobani’nin Kobani’deki varlığı artık askeri değil, siyasi bir güç olarak algılanıyor.
Sonuç olarak, bu, gerçekten “yeni bir dönemin” başlangıcıdır. Suriye’nin geleceğinde Kürtler artık denklem dışı değil, merkezi bir aktör olarak yer alıyorlar. Bütün azınlıklarla birlikte adem-i merkeziyetçi bir yönetim biçimi ile barış içinde ve onların varlığının da teminatı olduğunu iddia ediyorlar. Rojava pratiğinde de bunu göstermişlerdir.
Zaman her şeyin ilacıdır; gelişmeleri bekleyip göreceğiz.
Turgay Çelik – 13.03.2025 –