Makaleler

Published on Temmuz 2nd, 2025

0

Avrupa’da göçmenliğe dair siyasi yaklaşımlar | Cumali Yağmur


İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) gibi uluslararası normlar uyarınca, her birey kökenine veya ikamet statüsüne bakılmaksızın temel haklara sahiptir. Bu haklar arasında adil yargılanma, ayrımcılığa karşı korunma, yaşam hakkı, vücut bütünlüğü, aile yaşamına saygı ve eğitim hakkı yer almaktadır. Bu sözleşmelere taraf olan Avrupa ülkeleri, göçmenler de dâhil olmak üzere, yetki alanlarındaki tüm insanların haklarını güvence altına almakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, demokrasi ve siyasi haklarda eşitlik ilkesini de içermektedir.

Ancak Avrupa ülkeleri, göçmenlere siyasi haklarda eşitlik sağlamak yerine, genellikle içinde bulundukları siyasi ve ekonomik kriz dönemlerinde onları “günah keçisi” ilan etmektedir. Bu tutum, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni açıkça ihlal anlamına gelmektedir.

Seçim stratejisi: Hedefte yine göçmenler

Avrupa ülkeleri, göçmen ve sığınmacı meselesini farklı biçimlerde olsa da sürekli olarak gündemde tutmaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde, aşırı sağcı ve faşist partiler göçmen azınlıkları toplumdaki tüm sorunların kaynağı olarak göstererek siyaset yapmaktadır. Buna karşılık bazı sosyal demokrat, ilerici ve sol partiler ise bu konuyu görmezden gelerek, sanki ülkelerinde hiç göçmen yokmuş gibi bir tutum sergilemektedir. Bu partiler, göçmenler için eşit demokratik haklar talep etmek yerine çoğunlukla yalnızca aşırı sağcı partileri kınamakla yetinmektedir.

Avrupa Birliği ülkeleri, kamuoyunun dikkatini bilinçli bir şekilde göçmenlere yönelterek kendi iç sorunlarını ve halkın gerçek problemlerini örtbas etmeye çalışmaktadır. Göçmenlerin ülkeye zarar verdiği, entegrasyon sorunları yaşadığı ve topluma uyum sağlayamadığı yönündeki iddialar, siyasi söylemlerde sürekli tekrarlanmaktadır. Ancak bu söylemleri dile getirenler, kendi toplumlarının farklı kültürlere uyum sağlama konusundaki eksikliklerini ve sorumluluklarını göz ardı etmektedir.

Göçmenlik bir propaganda aracı haline getiriliyor

Göçmenlik meselesinin bu şekilde siyasallaştırılması, sorunlara çözüm bulmaktan ziyade onları bir propaganda aracına dönüştürme hatasına yol açmaktadır. Göçmenlere destek olmak yerine onları siyasi malzeme haline getirmek; eşit siyasi katılım hakları tanımak yerine ayrımcılık ve ötekileştirme politikaları izlemek, bu meseleyi çözümsüz bir çıkmaza sürüklemektedir.

Bu yaklaşım yalnızca çözüm arayışını engellemekle kalmamakta, aynı zamanda milliyetçilik, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi tehlikeli eğilimleri de körüklemektedir. Yıllardır süren göç ve entegrasyon tartışmalarında somut çözüm önerileri sunmak yerine, göçmenlerin sorumsuzca hedef gösterilmesi büyük bir basiretsizlik örneğidir. Bu konu, kapsamlı ve demokratik çözümler üretmek yerine seçim malzemesi haline getirilerek içinden çıkılmaz bir hâle sokulmaktadır. Yerli halk ile göçmenleri karşı karşıya getirmek ve ekonomik sorunlardan göçmen azınlığı sorumlu tutmak büyük bir haksızlıktır.

Sığınmacılarla göçmenleri karşı karşıya getirmek

Avrupa ülkeleri, göçmenler ve sığınmacılar konusunu devamlı gündemde tutmaktadır. Uzun yıllardır iş gücü olarak ülkede bulunan göçmenlerin sorunlarını çözmüş gibi davranmakta; gündemi yeni gelen sığınmacılara yönlendirmektedirler. Böylece sığınmacılar ile eski göçmenleri karşı karşıya getirerek, yerleşik göçmenlerin yeni gelenleri istemediği yönünde bir algı yaratmaktadırlar.

Şimdiyse dışarıdan vasıflı ve ucuz iş gücü getirmek için harekete geçmiş durumdalar ve bu yeni grubun sorunlarının öncelikli olduğu izlenimini vermektedirler. Örneğin Almanya, Kolombiya’dan iş gücü getirmeyi planlamakta; bu adımı da kamuoyuna sanki öncelikle onların ihtiyaçlarını karşılamak istiyormuş gibi sunmaktadır.

Avrupa artık bir göçmenler coğrafyası

Bugün artık tüm Avrupa ülkeleri birer göçmen ülkesi haline gelmiştir. Göçmenler, yaşadıkları toplumların ayrılmaz birer parçasıdır ve bu ülkelerde kalıcıdır. Bu gerçeklik göz önünde bulundurularak, göçmenlere tüm siyasi ve ekonomik haklar eşit bir şekilde tanınmadığı sürece barış içinde birlikte yaşamak mümkün olmayacaktır.

Dünyadaki konjonktürel değişimler ve yeni göç sebepleri de dikkate alınmalıdır. Küreselleşmeyle birlikte dünya küçülmekte, insanlar ise ölümü dahi göze alarak ülkelerini terk etmektedir. Yeni göç dalgalarının kaçınılmaz olduğu ortadadır. Avrupa, sınırlarına duvarlar örse bile bu insanlar o duvarları aşıp gelecektir. Bunun önüne geçilemeyeceğini bildikleri hâlde, bu yöntemi hâlâ bir kurtuluş çaresi olarak görmektedirler.


Cumali Yağmur – 02.07.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑