Makaleler

Published on Haziran 4th, 2025

0

Ben ölünce, ölümü sakın tabuta koymayın ve Zilan | Gül Güzel


Doğduğumuz topraklarda kimlik, dil, inançları yüzünden küçük yaşta yetim kalmak bazı çocukların kaderi haline getirildi. Özellikle  1980’lerden beri, faali meçhul öldürülenler, işkencelerde can verenler, özgürlük mücadelesi verirken, şehit düşenler ve benzeri şekillerde öldürülenler, arkalarında sayısız yetim çocuklar bıraktı. Bu şehit çocuklarının sayısı ne kadardır bilmiyorum. Birileri bu konuda araştırıp, tespitlerde bulundu mu, onu da bilmiyorum. Eğer böyle bir kurum veya birim yoksa, artık en kısa zamanda böyle bir şeyin oluşturulma zamanıdır diyorum. Hatta Kürt özgürlük mücadelesi yetimleri derneği veya vakfı gibi de düşünülüp oluşturulabilir. Böyle bir oluşumla, çocuklarımıza daha iyi ulaşabilir, yardım ve dayanışmada bulunabiliriz. Mesela dünya yetim çocukları koruma kurumunun, yetim çocuklar köyü örneğinde olduğu gibi.

Ben Zilan’ı(isim gerçek değil) tanıyınca böyle bir kurumun ne kadar gerekli olduğunu düşündüm. Çünkü Zilan hem yetim, hem de yetim kaldığı için yalnız. Etrafındaki çocukların akşam eve gelen babaları var. Onları alıp gezmeye götüren, hafta sonlarında onlarla beraber oyunlar oynayan, onları sevip, öpen babaları. Yaşıtları okula gittikleri Pazartesi günleri, birbirlerine ilk önce bu tür şeyleri anlatıyorlar. Ama Zilan’ın bu konuda artık anlatacak hiç bir şeyi yok. Çünkü onun babası şehit. Kendisi de yetim ve yalnız. Babasına olan hasretini, gördüğü rüyalarla gideriyor bazen. Ama rüyalarına o kadar inanıyor ve sarılıyor ki, gerçekten daha gerçek gibi.

Zilan o kadar narin ve hassas ki, dokunsanız kırılacak duygusunu uyandırıyor insanda. Daha 17 yaşında ve 3 senedir babasız. Bizler için babası ölü ama onun için, kesinlikle öyle değil. Çünkü onun bütün kalbi ve beyni babasıyla dolu. O babasından daha hiç ayrılmamış. Şu an itibariyle ayrılmaya hiç de niyeti yok. Biz etrafındakileri de zaten pek algılamıyor. Genç kızlık hayalinin verdiği güçle, duyguyla babası hep onun yanında. Etrafındaki insanlarla pek konuşmuyor. Çünkü o, kendine oluşturduğu dünyada babasıyla konuşuyor, geziyor, oturup- kalkıyor. Bazen birlikte arabaya binip Munzurun etrafında geziyor, bazen yanyana traktöre binip yokuş aşağı tarlalara doğru sürüyorlar. Bazen gözdelerde su içip, Munzur’un kutsallığını anımsıyorlar. Bazen babası rüyasına girip, kendisini nerede gelip göreceğini söylüyor. Bu adres babasının yattığı mezarın yeridir hep. İşte o zaman paramparça oluyor 17 lik yürek. Bu kadar genç ama paramparça bir yürek.

Babasını son yolculuğuna gönderirken, gittiğine hiç inanmamış.’’ Ben babamın öldüğünü nasıl kabul ederim ki?’’ diyor. Benim babam devrimciydi, çok yiğitti. Öyle kolay kolay ölmez, hem bizi de bırakıp gitmez o’’ diyor ve boynu yana düşüyor hemen. Gözlerinde akan yaşlar saçlarının arasında süzülüp aşağı dökülüyor. ‘’ben babama çok üzüülüyor, acıyorum. Yüreğim parçalanıyor. Vurulduğu zaman ne kadar acı çekerek öldüğünü düşünmek beni çıldırtıyor. Babamın acı çekmesi beni çok perişan ediyor. Ama ben onun öldüğünü ne kabul ettim, nede edebilirim’’. Önüne düşen eğik başı, çok uzaklara dalıp giden siyah gözleri… ‘‘Babam PKK’li diye hep içeri alınırdı. Etrafta bir olay olsa, hemen babamı gelip alırlardı. Bir keresinde 3 sene hapiste kaldı. Biz hapse gider onu ziyaret ederdik. Annemi yanına bırakmazlardı. Sadece camın arkasında görüşebiliyorlardı. Biz daha çok küçük olduğumuz için, üstümüz iyice arandıktan sonra babamızın yanına gidebiliyorduk. Babamız bizi kucağına alıp, hep severdi. Biz ziyarete gidince babam çok sevinirdi. Korkmamamız  için bizimle kouşurdu. Bize kim olduğumuzu ve kendisinin neyin mücadelesini verdiğini anlatırdı. Bize günün birinde öldürüleceğini anlatırdı. Biz kim diye sorunca, cevap vermezdi. Ama bize cesur olmamızı, korkmamamızı söylerdi.

Bizim evimiz hep aranırdı. Sürekli polis, jandarma gelirdi. Bütün eşyalarımızı dağıtıp, yerlere atarlardı. Çamaşır tozu dahi yerlere dökülüp, içinde C4 patlayıcısı aradıklarını, babamın bu patlayıcı maddeyi gerillalara götürdüğünü söylerlerdi. O yüzdende akrabalarımız dahil, evimize pek gelen olmazdı çünkü bize gelirlerse, polisin onlardan da şüphelenip, onların evlerini de arayacaklarından korkarlardı.

Biz geceleri hep korkarak uyurduk. Çünkü geceleri evimiz hep silahlarla taranırdı. Bizim evin duvarlarında hep kurşun delikleri vardı. Onun için dışarda sesler gelince, babam bizim hepimizi alıp, yüzükoyun yere yatırırdı.   Artık sabaha kadar kalkmadan, o şekilde yerde kalıp, yatardık.  Babam vurulup, öldürülene kadar, biz hep bu şekilde yaşamak zorunda kaldık.

Babam bize zaman zaman kendisine yapılan işkenceleri anlatırdı. Onun en çok etkilendiği işkencelerden birisi, çırılçıplak soyularak erkeklerin bir duvar, kadınların da aynı şekilde karşı duvarın önüne dizilerek yapılan işkenceydi. “Bizi soyup duvarın önüne düzerler ve karşıdaki kadın arkadaşlarımıza bakmamızı isterlerdi. Biz bunu yapmadığımız için tazikli su işkencesinin yanında, diğer şiddetli işkencelere maruz kalırdık” diyordu. İkincisi de tabuta koyma işkencesi. “bizi 3-4 saat boyunca tabuta koyup, üzerimize kapak kapatılırdı. Tabuttan çıkarıldığımız zaman, gerçekten yaşıyormuyuz? veya ölümüyüz? kavramını pek ayırd edemezdik. Onun için tabuttan korkuyorum. Ben ölünce, ölümü sakın tabuta koymayın” derdi. Onun için babam öldürülünce, biz onu vasiyeti üzerine tabuta koymadan defnettik.

Babam vurulduktan sonra da üzerimizdeki baskılar azalmadı. Sürekli telefonlarla bize ağıza alınmayacak kelimelerle hakaretler, baskılar yapıldı. Hep tehdit edilirdik. Bundan sonra dünyayı bize zehir edeceklerini çok ağır küfürlerle söylüyorlardı. Sonunda evimizi bırakıp, oralardan ayrılmak zorunda kaldık’’.

Zilan’la oturup konuştuğunuzda, onun bu dünyadan ne kadar kopuk olduğunu anlarsınz. Odasından hemen hemen  mecbur olmadıkça dışarı hiç çıkmayan bu genç kız, hangi şehirde, hangi sokakta ve evde oturduğunu bilmiyor. Çünkü babasıyla kurduğu iç dünyasından çıkıp, real dünyaya gelemiyor hala. Birileri de onu o odasından çıkarmayı başaramamış. Yukarda bahsettiğim gibi, bu mağdur çocuklarımızın buluşabileceği bir kurum olsaydı, Zilan’ın etrafında, kendisi gibi aynı kaderi paylaşan birkaç arkadaşı olurdu ve şimdi bu kadar yalnız olmaz, bu kadar dar bir dünyaya kısılıp kalmazdı. Toplum olarak, Zilan’larımızla ilgilenmemiz, yaralarını uzman kişiler yardımıyla sarmamız gerekiyor. Belki yakın bir sürede birçok demokratik haklarımızı kazanacağız, ama dilerim çok Zilan`lar kaybetmeden.


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 04.06.2025

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑