Boykotu bir de Aleviler denese!? | Erkan Karakaplan
Amerika Birleşik Devletleri’nde 1 Aralık 1955 tarihinde Rosa Parks adlı Afro-Amerikalı bir kadının Alabama eyaletinin Montgomery şehrinde beyaz bir yolcuya otobüsteki yerini vermeyi reddetmesiyle başlayan olay, Amerikan sivil haklar hareketinin dönüm noktalarından biri olmuştur. Bu olay, Montgomery Otobüs Boykotu’nun fitilini ateşlemiş ve 381 gün süren bu boykot, otobüslerdeki ırksal ayrımcılığın yasa dışı ilan edilmesiyle sonuçlanmıştır. Boykot, Afro-Amerikan toplumunun birlik ve kararlılığını göstermiş ve Martin Luther King Jr. gibi liderlerin yükselmesine zemin hazırlamıştır.
Türkiye’de de benzer boykot örnekleri yaşanmıştır. Ancak Türkiye’deki boykotlar genellikle ekonomik veya siyasi nedenlerle gerçekleşmiş olup, doğrudan bir etnik veya dini gruba yönelik ayrımcılığa karşı uzun süreli ve kitlesel bir sivil itaatsizlik hareketi şeklinde olmamıştır. Yine de, belirli ürünlerin veya firmaların protesto edilmesi yoluyla kamuoyu oluşturma ve farkındalık yaratma çabaları görülmüştür.
Rosa Parks’ın başlattığı boykotun başarısı, baskı altındaki toplulukların haklarını arama konusunda ne kadar etkili olabileceğini göstermiştir. Birleşme, kararlılık ve barışçıl direniş yöntemleriyle büyük değişimlerin mümkün olduğu bu olayla kanıtlanmıştır.
Türkiye’de biz Alevi toplumunun yaşadığı katliamlar ve inancımızın tanınmaması meselesi de önemli bir insan hakları sorunudur. Geçmişte yaşanan Koçgiri, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Gezi gibi katliam ve soykırımlar Alevi toplumunda derin yaralar ve nefretler bırakmıştır. Devletin bu katliamlarla ve kırımlarla yüzleşmesi, sorumluları tespit etmesi ve Alevi inancını eşit bir şekilde tanıması toplumsal barış ve adaletin sağlanması açısından hayati önem taşımaktadır.
Eğer Alevi toplumu, tıpkı Montgomery’deki Afro-Amerikalılar gibi, haklı talepleri için birleşerek barışçıl ve kararlı bir şekilde sesini yükseltirse, bu durum kamuoyunda ve siyasette önemli bir farkındalık ve mücadele alanı yaratabilir. Alevi katliamlarının ve Soykırımlarının tanınması ve Alevi inancının eşit statüye kavuşması yönünde atılacak adımlar, sadece Alevi toplumu için değil, tüm Alevilerin yaşadığı yerler için daha adil, eşitlikçi ve huzurlu bir geleceğin inşasına katkı sağlayacaktır. Bu yönde atılacak her adım, toplumsal travmalarla yüzleşme ve geçmiş hatalardan ders çıkarma konusunda önemli bir ilerleme anlamına gelecektir. Siyasal İslam motifli bu yeni sömürücü burjuva kesimi, ancak ayakkabı kutuları boş olduğunda dize getirilir ve geri adım attırılır.
Toprağa bağımlı taşra ve kentleşen Alevi toplumunun bir merkezden boykota uymasıyla yeni bir gündem olarak bu asimilasyoncu, inkar ve imha siyasetine meydan okunabilir.
Birleşik Federasyonların yapacağı etüt çalışmalarıyla, boykot edilecek Firma ve ürünler belirlenmeli ve aktif bir faaliyet çizelgesi oluşturularak boykota çağrı yapılmalı.
Bu boykot çağrısıyla kimin Alevi olduğu, kimin Alevi dostu veya demokrat olduğu da belli olur.
Gündemlerin dışında kalındığı her an katliamlar ve kültürel kırımlar devam etmekle kalmayacak ve devamla yenileri eklenecek…
Erkan Karakaplan – 21.04.2025