CHP Kürt sorununun çözümünde rol üslenmekte geç mi kaldı? | Halil Gündoğan
Konjonktürel koşular ve yeni stratejiler
İç ve dış konjonktürel değişimler, yeni gelişme ve şekillenişler, başta devletleri olmak üzere, hem devlet içi güç odaklarını ve hem de toplumsal kesimleri, yeni strateji ve taktikler geliştirmeye zorlamaktadır. Çünkü yaşanmakta olan süreç, mevcut statükoları temelden sarsan ve çoğunu da yıkacak olan, top yekûn bölgesel ve küresel savaş sürecidir artık. Özellikle de devletler bu süreçlerde dışa dönük pozisyonlarını güçlendirebilmek için kendi iç cephelerini şu veya bu yolla tahkim etmek isterler. Bunu gerek burjuva klikleri arası çatışma ve rekabeti bir an önce bir sonuca bağlayarak, otoriter merkezi bir yönetim tesis ederek ve gerekse “milli birliği-beraberliği” zaafa uğratan etnik, dinsel ve sınıfsal iç
çekişme ve çatışma durumlarını bir şekilde kontrol altına alıp, onları risk oluşturan “iç bozguncu unsur” olmaktan çıkarma yoluyla yapmaya çalışırlar.
Aynı şekilde sistemle keskin sınıfsal, cinsel, ulusal ve inançsal çelişmesi bulunan toplumsal kesimler de bu kaotik ortamın kendi mücadelelerini geliştirebilmeleri lehine sunduğu elverişli koşulları değerlendirmek isteyecek ve buna göre hesap kitaplar yapacaklardır. Bu, hayatın olağan akışı gereğince, olması gerekendir de.
Bu bağlamda olmak üzere Kürtler de gayet tabi ki bu ortamın kendileri için yaratacağı elverişli koşulları, kendi ulusal haklarını elde etmek gayesiyle kullanmak isteyecek ve bunun mücadelesi içinde olacaklardır. Bu da eşyanın tabiatı gereği, olması gerekendir.
Kürtlerin güçlenen eli
Mevcut koşullar realitesinin Kürt Ulusal Hareketine (KUH) çok güçlü ve çok alternatifli imkânlar sunma potansiyeli taşıdığının görülmesi gerekiyor öncelikle. Bu, esas olarak KUH’nin yılların mücadelesi içinde kazandığı ve mevcut koşullarda da masada elini oldukça güçlendiren mevzi ve konumun sağladığı bir avantajdır. Bu avantaj hem Bölgesel denklemde diğer pek çok devlet nezdinde ve hem de Türk Devleti nezdinde Kürtleri muhatap alınması ve kendi yanına kazanılması gereken güçlü bir özne olarak konumlandırmaktadır. Ve tabii aynı şekilde, mevcut sistemle olan çelişmesinden ötürü KUH, tek adam diktatörlüğüne dayalı bu ceberut İslamcı faşist rejimden kurtulmak isteyen başta sol-sosyalist, devrimci- demokrat, laik kesimler olmak üzere, burjuva sınıfının CHP başta olmak üzere diğer pek çok kesimince de asgari müştereklerde buluşulabilecek bir hareket. Dolayısıyla da bu kesimlerin de KUH’ni kendileri saflarında tutma gibi stratejik bir derdi ve hesabının olması da bir keyfiyet değil; mücadelenin zorunlu bir gereğidir. Çünkü başarıya ulaşmanın teminatı iman kuvveti değil; güç ve isabetli strateji ve taktiklerdir. Sürecin gereksinimini duyduğu gücün oluşturulabilmesinin bir yolu da elbette ki baş düşmana karşı birleşilebilecek tüm güçlerle birleşebilmektir.
İktidar bloğu stratejisinin ana ekseni
İşte Türk Devleti ve özel olarak Cumhur İttifakı’nın KUH ile geliştirmeye ve kotarmaya çalıştığı şey de tamamen budur. Yani içte kendi iktidarının ömrünü uzatabilmek, iç cepheyi kendi iktidarını güçlendirecek şekilde tahkim etmek ve dış cephede de diğer parçalardaki Kürt oluşumlarını Kürt-Türk ittifakı aracılığıyla kendi himayesine alarak; Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sağlama almak…
Ve fakat Öcalan’ın devletle geliştirdiği tutumundan kaynaklı olarak bu ittifakta KUH, ulusal haklar bağlamında adeta hiçbir kazanım elde eder durumda değil. Bu yetmezmiş gibi bir de bu ceberut sistemin kendisini yeniden ve bir kez daha tahkim etmesine şans tanıyarak, iktidar muhalifi cephenin parçalanarak zayıflaması sonucunun oluşmasına hizmet edecektir.
“Hem mücadele hem müzakere”
KUH’nin DEM Parti cenahı her ne kadar da “hem mücadele hem müzakere” diyerek, “dengeli siyaset” izliyor olduğunu ileri sürüyor olsa da ama bu sadece verili an itibariyle böylesi bir esneklik şansı tanıyor olacaktır. Sürecin fiilen resmileşmesiyle ve adımlar atılmasıyla birlikte; ittifak olmanın gerekli yükümlülüklerini yerine getirme koşulu karşılarına çıktığında; işte o zaman Kürt Siyasi Hareketi (KSH) müzakerenin akamete uğramaması adına, zorunlu olarak, iktidar bloğunun yanında yer alarak, muhalif kesimden ayrışacaktır. “Nötr” pozisyon takınması halinde bile, sonuç değişmeyecek ve o denklemde objektif olarak, kesinlikle iktidar safında konumlanmış olacaktır. Unutmamak lazım ki Erdoğan’ın CHP üzerinden yakalamak istediği ortam oluşmayınca; muhalefeti parçalama siyaseti, daha bir stratejik önem kazanmış oldu.
Ağırdan alma taktiği
Suriye’deki dengelerin nasıl kurulacağına ilişkin yaşanan belirsizlikten ötürü ağırdan alınan süreç, Trump ile yapılan görüşmelerle önemli oranda giderilmiş olsa gerek ki iktidar kanadı hem 19 Mart darbesiyle baş rakibi CHP riskini darbeleyip zayıflatmaya yöneldi ve hem de DEM Parti’nin İmralı heyetiyle resmi bir görüşme yaparak; süreci doğrudan sahiplenip hızlandırma tutumu içine girdi (Yani bazılarının yorumladığı ve ya yansıtmak istediği gibi 19 Mart darbesiyle umduğunu elde edemeyince süreci hızlandırma kararı almış değil).
Lanetli rota
Bu aşama itibariyle KSH’nin kendi iradesini artık çok daha büyük oranda Öcalan-Devlet Mutabakatı ipoteği altına soktuğu söylenebilir. Keza süreç devlet tarafından sabote edilmediği sürece, KSH’nin Öcalan’ın kendilerine çizdiği bu “lanetli rota”dan ayrılma olasılığı da aynı oranda artık çok daha zayıflamış olacaktır.
Gözetilen, Kürt burjuvazisinin çıkarlarıdır
KSH bu tercihiyle belki Kürt burjuvazisinin yaşam koşullarını bir nebze de olsa kolaylaştırmış olacaktır. Fakat şu kesin ki İslamo faşist tek adam rejimiyle kurulan bu ittifak, başta Kürt emekçileri olmak üzere Türk ve diğer milliyetlerden emekçilerinin yaşamlarını asla kolaylaştırmayacaktır. Çünkü iktidar açısından bu ittifak; iç cephede demokratikleşmenin değil, daha da otoriter bir rejim kurmanın, dış cephede ise bölünme riskini bertaraf ederek, coğrafi olarak genişleme emperyal emellerin ihtiyacı olarak ele alınmaktadır. Bunun aksini iddia etmek, safdillik ve siyasi körlükle mümkün olabilir ancak ki.
CHP rol üslenmekte geç mi kaldı?
KSH’ni bu yoldan ancak ki ya güçlü bir devrimci halk hareketi alıkoyabilirdi; ya da mevcut iktidara alternatif olma iddiasına sahip burjuva ana muhalefet partisi ve bağlaşıklarının Kürt sorunun çözümüne dair sunacağı somut program üzerinden onlarla geliştireceği ittifak siyaseti alıkoyabilirdi. Ancak ne var ki güçlü bir devrimci halk hareketi olmadığından; geriye bunu yapabilecek tek güç sadece CHP olabilirdi. Fakat CHP 19 Mart darbe sürecine kadar izlediği politik mücadele hattı ve esasen de gerek Kürt sorununda ve gerekse burjuva demokrasisi ve laiklik konularında ki vizyonsuzluğundan ötürü bu sorunları siyasal mücadelesinin etkin dinamikleri olarak kullanma beceri ve basiretini gösteremedi (Sakın kimse bunu o basit kalıpsal; “ama o faşist bir parti. Bunların çözümünü ondan beklemek te neyin nesi?” söylemiyle izah etmeye yeltenmesin. MHP, AKP ve Erdoğan’ın Kürt sorununun çözümünü, barışı ve demokrasiyi ağızlarına alıp, bunları siyasal mücadelenin enstrümanı yapabildiği bir durumda; Kürt sorunun tümden olmasa da kısmi çözümlerinin demokrasi koşulu olmadan da mümkün olabileceğini artık görmek gerekiyor. Nasıl ki kendi menfaatleri söz konusu olduğunda emperyalistler pekâlâ da “bağımsız Kürdistan kurma” hedefleri belirleyebiliyorlarsa; faşist bir iktidar da yine kendi daha büyük çıkarları gereği, hiç de demokratik bir toplum koşulu gözetmeden, Kürtlere birtakım haklar verebilir, ya da böylesi bir yola girebilir. Nitekim giriyorlar da işte). 19 Mart sonrası geliştirdiği direniş ve artık cepheden, doğrudan ve söke söke alma cüretiyle kendisini yeniden konumlandırdığı bu süreçte galiba Kürt sorununun çözümünde Kürtlerle ittifak kurma ve onları mevcut iktidarı devirme hareketinin bir bileşeni olarak tutma da treni kaçırmışa benziyor.
Hayat ta mücadele de devam ediyor
Fakat yine de hayat devam ediyor ve mücadele de kızışarak devam edecektir. Neyin nereye evrileceği, nelerin neleri değiştirip dönüştüreceği ve hangi formatlarda yeni biçimlere büründüreceği belli olmaz. Bu yüzden devrimci hareketlerin de CHP’nin de Kürt ulusal hareketini iktidarın yedeğinden çekip alma mücadele ve basıncının da kesintiye uğratılmadan, ısrarla devam ettirilmesi gerekiyor.
Forum: Halil Gündoğan – 13.04.2025