Makaleler

Published on Haziran 17th, 2025

0

Cumhuriyet retoriği: Gerçek eşitliğe mi, yoksa sahte eşitlik ilkesine mi dayanıyor? | Mehmed S. Kaya


Cumhuriyet sözcüğü Kemalistlerin dilinden hiç düşmüyor. Bunlardan biri, örneğin Tele 1 TV’de (12/05/2025) Mustafa Kemal’e sonsuz hayranlığını her firsatta dile getiren, Kemal’in totaliter uygulamalarını çoğu zaman çarpıtan profesör Emre Kongar. Kongar Kemalist cumhuriyeti sürekli eşitlikçi olarak göstermeye çabalıyor. Yüzyıldır süregelen bu ezbercilik, toplumun bir kesimini o kadar etkilemiştir ki, bunu sorgulamak tabu haline gelmiştir. Eşitlikçi cumhuriyet söylemi bir büyük yalan olduğunu ortaya çıkarmak için şu soruyu sormak yeterli: İddia edilen eşitlikçi Cumhuriyet’te Türkler ve Kürtler arasında nasıl bir eşitlik yaşanıyor? Veya bu iki millet arasında hangi düzeyde eşitlikçi ilişkiler bulunmaktadır? Ayrıca Sünni Müslüman ve Alevi nüfus grupları arasında nasıl bir eşitlikten bahsedilebilir? Eğer böyle bir eşitlik varsa, bu hangi temele dayanmaktadır ve hangi düzeyde tesis edilmiştir?

Eşitlik, evrensel anlamda herkesin kendi diline ve kültürüne sahip olma, dinini özgürce yaşama, tarihini ve kimliğini özgürce ifade etme vb. hakkına ve fırsatına eşit şekilde sahip olması olarak tanımlanmaktadır. Eşitlik, yargıdan istihdama, insan onuruna kadar pek çok alanda temel bir ilkedir. Eşitlik, hukukun üstünlüğü ilkesinde bir idealdir ve bu ilke, BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşme ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelerde yer almaktadır. Ancak Türkiye bir hukuk devleti değildir. Dolayısıyla, Türkler ve Sünniler gibi güç odakları ile ezilen Kürtler, Aleviler ve diğer azınlıkların adalet arayışındaki güç farklılıklarını giderecek bir hukuk aygıtı bulunmamaktadır.

Çoğu cumhuriyetlerin aksine Türkiye Cumhuriyeti, Kürtlere, Alevilere ve diğer etnik ve dinsel gruplara karşı ayrımcılık yaptı ve hala yapmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti tartışması, Kemalist Bülent Ecevit ve diğerlerinin bizi inandırmaya çalıştığı gibi, sadece Türkler ve Kürtler arasındaki gelişmişlik eşitsizliğinden ibaret değil; zengin bir tarihe, kültüre, dile ve yaşam biçimine sahip kadim bir halkın (Kürtlerin) varlığının akıl almaz bir biçimde inkarından ibarettir.

Mustafa Kemal’in resmi olarak 3997 kitap okuduğu, gayri resmi olarak ise çok daha fazla kitap okuduğu iddia ediliyor. Bu kadar çok kitap okuyan bir insan, her milletin kendi kültürüne, diline ve tarihine dayalı bir hayat yaşama hakkı ve haklı talebi olduğunu nasıl bilmez ve saygı göstermez?

Bence bu da bir yalandır ve şüphe ile bakmak gerekir, ama tabi kişinin kitapları nasıl okuduğuna da bağlı. Kimisi sadece manşetlere bakıyor. Bu konudaki belirsizliklere rağmen yinede Kemalistler bu konuda geniş çaplı propaganda yaptılar.

Türkiye’deki çok sayıda akademisyenlerin totaliter ilkelere dayalı bir cumhuriyeti eşitlikçi olarak tasvir etmelerine şaşırmıyorum. Emre Kongar, İlber Ortaylı ve daha niceleri meslek hayatlarının tamamını Mustafa Kemal’i ve onun baskıcı totaliter ve inkarcı cumhuriyetini süslemekle geçirdiler.

Cumhuriyetin türleri ve değerleri

Dünya cumhuriyetlerindeki siyasal sistemin yapılanmasında büyük farklar var. Cumhuriyetler çoğunlukla demokrasi veya diktatörlük şeklinde olabilir. Atatürk Cumhuriyeti veya Kemalist Cumhuriyet, halkın siyasi karar alma sürecinde hiçbir etkisinin olmadığı tek partili bir devlet diktatörlüğüydü. Bütün güç Mustafa Kemal’in elindeydi. Ülkeyi cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetti. Kendi hedeflerini halkın istekleri olarak tanımladı. Halk adına konuştu ve halk adına hareket etti. Ancak ne düşünceleri ne de eylemleri halkın düşünceleri ile örtüşmüyordu.

Emre Kongar ve diğer Kemalistler durmadan cumhuriyetin değerleri dedikleri şeyler ile övünürler. Peki eşitlikçi bir cumhuriyeti karakterize eden nedir? Eğer bir cumhuriyet aşağıda sıralayacağım değerlere sahipse o zaman çağdaş ve eşitlikçi cumhuriyet olarak tanımlanabilir. Eşitlikçi bir cumhuriyet şu önemli ilkelere dayanır:

• Etnik ve sosyal gruplar için eşit haklar ve yükümlülükler

• Yasa önünde herkese eşit muamele. Devlet ve kurumları hiç bir etnik, sosyal ve cinsiyet gruba ayrımcılık yapamaz.

• Demokrasi ilkesi: Demokrasi ve seçilmiş temsilciler ülkeyi yönetmek üzere kendi temsilcilerini özgürce seçer ve temsil eder. Halkın kendi temsilcilerini seçebilmesini ve çıkarlarının siyasi süreçlerde temsil edilmesini sağlar.  

• Vatandaşların katılımı: Vatandaşların çıkarlarının temsil edilmesini ve eşitlik ilkelerinin korunmasını sağlamak için siyasi süreçlerde aktif olmaları ve katılım sağlamaları kolaylaştırılır.

• Özgür basın ve ifade özgürlüğü, vatandaşların doğru bilgiye ulaşma hakkını sağlar ve hükümeti kontrol edebilmesini sağlamaya katkıda bulunma fırsatına sahip olur.

• İfade özgürlüğünü güçlendirmek: Devlet, ifade özgürlüğünü korur ve vatandaşların misilleme korkusu olmadan fikirlerini ifade edebilmelerini sağlar.

• Yolsuzluğa karşı koruma: Yolsuzluğu kontrol altına alan ve gücün kötüye kullanılmamasını sağlayan düzenlenmiş mekanizmalar sağlanır.

• Toplumsal farklılıkların çözümü: Devlet gelir kaynaklara, eğitime ve sağlık hizmetlerine eşit erişimin garanti altına alınmasını ve eşitsizlikleri en aza indirecek sosyal güvenlik ağlarının oluşturulmasını sağlar.

Kısaca özetlersek; “Eşitlik temelli çağdaş cumhuriyet”, ülke yönetiminin ve temel ilkelerinin bireyler, etnik, dinsel, ekonomik ve sosyal gruplar arasındaki farklılıkları dikkate aldığı cumhuriyettir. Bu, tüm vatandaşların ve grupların eşit hak ve yükümlülüklere sahip olması ve eşit muamele görmesi anlamına gelir. Eşitlikçi ilkelerin hayata geçirilmesiyle, tüm vatandaşların eşit fırsatlara sahip olduğu ve eşit muamele gördüğü eşitlikçi bir cumhuriyetin yaratılmasına katkı sağlanabilir.

Cumhuriyet bu ilkeleri hiç yerine getirmiş midir? Ya da Kemalist Cumhuriyet bu ilkelerden hangisini gerçekleştirmiştir? Bunlardan hiçbiri Mustafa Kemal döneminde yerine getirilmedi. O zaman Mustafa Kemal’e atıf yapan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!” sloganı şimdiye kadar sadece boş ve içeriksizdi. Kürtler açısından bu sloganın hiçbir değeri yoktur. Kürtlerin acı dolu yaşam deneyimleri onlara egemenliğin kayıtsız şartsız onları inkar ve yok edenlere ait olduğunu göstermiştir. Bu uygulama 1924 Anayasası’na dayanmaktadır ve halen sürdürülmektedir.

Amaç eşitlikçi olmak değil, Türklüğün üstün olmasıydı

Mustafa Kemal, Türkçü ideolojisiyle Türklerin, Türk olmayan milletlere egemen olma ve üstün olma hakkını güvence altına aldı. Bu üstünlük için vahşi yöntemlere başvurmuş ve en çok da Kürtlere zarar vermiştir. Çünkü Kürtleri Türk üstünlüğüne engel olarak görüyordu ve onları tarihten silmeyi amaçlıyordu. Cumhuriyetin ilanıyla Türklüğün egemenlik ayrıcalıkları güçlendirildi. Bunu Mustafa Kemal’in kendisi itiraf etmiş.

Kemal bununla Türklere mutlak güç ve yönetme hakkı tanıdı. Ve Kürt varlığını inkar ederek Kürtleri kendi hayatları hakkında karar verme gücünden ve yeteneğinden mahrum bıraktı.

Cumhuriyetin Türklük üzerine kurulduğu gerçeğini göz ardı edip, buna gelen tepkileri Kürt isyanlarını Kürtçülükle ve feodal kalkışlarla açıklamaya çalışıyor Emre Kongar. Acaba Kongar Kürt kültürünü, tarihini, toplumsal yapısını yeterince biliyor mu? Hayır! Biliyorsa böyle konuşamaz. Bu tür çarpıtmalar başka bağlamlarda da karşımıza çıkıyor. Örneğin Emre Kongar başta olmak üzere Kemalistler çoğu zaman Batı’nın emperyalist işgallerini suçlarlar.

Emperyalizm, bir devletin siyasal, ekonomik, kültürel veya askeri kontrol sağlamak ve sömürmek amacıyla toprakları ele geçirme politikasıdır. Ancak Kemalistlere göre Türkiye’nin Kürt bölgelerini, Kuzey Kıbrıs’ı, Kuzey Suriye’yi, Kuzey Irak’ı işgali emperyalist yayılmacı değil.

Kemalist ideolog Emre Kongar, bir kitabında da Batı’yı ekonomik açıdan emperyalist olarak tanımlıyor. Ve Arapları ise kültürel açıdan emperyalist olarak tanımlıyor. Peki, çok saldırgan olan Türk kültür emperyalizmine ne denmeli? Kongar neden bundan bahsetmiyor? Bu, bilim adamı olduğunu iddia eden birine yakışmıyor. Arapların diğer halkları İslamlaştırma çabalarına karşılık Türk Cumhuriyeti, inkâr yoluyla Kürtlerin dil ve kültürlerini yasaklayarak yerine kendi kültür ve dilini onlara zoraki bir şekilde dayattılar (örneğin hakikatleri inkar eden Anayasanın 3. maddesi: Tek vatan, tek devlet, tek dil, tek millet). Ve bu maddeyi takip eden bir çok yasaklayıcı kanun.

Kongar da bilmeli, bilimsel çalışmalarda güvenilirlik, mantık ve karşılaştırma önemli ölçütlerdir. Bilim insanları her şeyden önce, neyin gerçek, neyin yalan, neyin gerçeğin çarpıtılması olduğunu ortaya çıkarmak için kapsamlı bilimsel yöntemle araştırma yapmalıdırlar. Bilime saygısı olan bir araştırmacı, devletin Türk olmayan etnik gruplara yönelik aşırı güç kullanarak dayatılan Türkleştirme politikası neyi amaçladığını gösterebilmelidir. Araştırmacı asimilasyon politikalarındaki mekanizmaları ve sonuçları açıklamalıdır. Ancak bu şaşırtıcı değil; çünkü Mustafa Kemal’in zamanın Üniversitelerinde sosyal bilim faaliyetlerinin güçlü bir şekilde ideolojik olması gerektiği konusunda ısrarcı olduğunu biliyoruz (bu konuyu daha önce Artı Gerçek’te belgesiyle yazmıştım). Ve bu durum bugüne dek çok değişmedi.

Çarpıtmanın bir başka örneği

İnkar ve üstenci zihniyeti farklı versiyonlarda da kendini gösteriyor. Sözde ünlü Türk gazeteci dedikleri Çiğdem Toker’in bir Kürt siyasetçiye şu cevaplı soruyu sorması beni çok şaşırttı: «Kürt kökenli insanlar bu ülkenin cumhurbaşkanı bile olabilir, bazıları zaten oldu. Peki daha ne istiyorsunuz?»

Onun cehaleti veya çarpıtması sorduğu sorunun kendisindedir. Çünkü Kürt olarak mı yoksa Türk olarak mı cumhurbaşkanı seçileceğinin farkını ayırt edemiyor veya etmek istemiyor. Eğer bu kişi Kürt kökenli bir kişi olarak cumhurbaşkanı seçilirse, o zaman Toker’i anlarım. Ama seçilen kişi resmi kimlikte Türk’tür, çünkü Kürt kökenli bir kişinin cumhurbaşkanı seçilebilmesi için etnik kökenini inkar etmesi gerekiyor. Kürt kimliğine sahip biri cumhurbaşkanı seçilebilir mi? HAYIR! Ancak Irak’ta cumhurbaşkanları Kürt kimliğiyle seçiliyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için Anayasa’nın 101. maddesi gereğince Türk vatandaşı olmak gerekmektedir. «Türklükten maksat, Türk milletini oluşturan temel unsurlar ortak dil, tarih, kültür, değerler ve birlikte yaşama azmidir. Ayrıca, bu unsurların yanı sıra siyasi varlıkta birlik, yurt birliği, ırk ve menşe birliği, tarihî karabet ve ahlaki karabet de önemli unsurlardır» (1982 Anayasası, vatandaşlık tanımı). Peki, bir Kürt’te bu unsurlardan hangilerini buluyorsunuz? Bütün bu unsurlar güç kullanarak dayatılmış.

Batı’da ırkçılık olarak tanımlanan kışkırtıcı söylemler, Türkiye’de normal karşılanıyor

Bu Kemalist kategorideki üçüncü bir örnek ise siyasetçi İlay Aksoy’dur. Aksoy’un iddiaları Avrupa’da yaşayan Türkiyelileri yakından ilgilendiren bir konu. Televizyon kanallarında verdiği siyasi mesajlardan biri şu: “Mahallelerimize yönelik Suriyelilerin akını böyle devam ederse azınlıkta kalacağız”. Aksoy bu uyarısını sıklıkla dile getiriyor. Bu tarz kışkırtıcılık onun geçmişine hiç uymuyor, zira kendisi de Kıbrıs’ta doğup Türkiye’ye göç etmiş. Aksoy’un iddiaları Avrupa’daki Neo-Nazilerin ve ırkçıların Türklere ve diğer yabancı kökenli insanlara yönelik ileri sürdükleri mesajlarla birebir örtüşüyor. Ama ırkçı söylem Türkiye’deki birçok Türk’ün kulağına hoş geliyor. Kulağa hoş gelen bu durum hemen hemen bütün Türklerin hayallerine ters bir durum olsa da, herkesin hayali Avrupa’ya gitmek ve oradaki imkânlardan ve refahtan yararlanmaktır.

Bu durum da şaşırtıcı değil. Türk toplumunun çelişkili görüşler üzerine kurulu olduğu önceden biliniyor. Bu bağlamda; Bir yandan Suriye, Afganistan ve bölgedeki diğer ülkelerden göçe karşı çıkan çok sayıda insan var ama diğer yandan aynı insanlar Avrupa’ya göç edip Avrupa’nın refahından yararlanmak istiyorlar. Kimileri için ikiyüzlülüğün sınırı yoktur.


Mehmed S. Kaya: Bingöl’ün Solhan ilçesinin Keşkon mezrası doğumludur.
Norveç Innlandet Üniversitesi’nde sosyoloji profesörüdür.
‘The Zaza Kurds of Turkey’ kitabının yazarıdır.


Mehmed S. Kaya – 17.06.2027

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑