Cumhuriyet ve çözüm süreci | Hüseyin Şenol
Sömürgeci Cumhuriyet’in ve oligarşik diktanın yerine, elbette “halkların sosyal, eşitlikçi ve halkların demokratik cumhuriyeti iktidara gelecek… Yeni “barış” sürecinde, Kürt Özgürlük Hareketi’nin Türkiye, Kandil, Avrupa ve tüm alan örgütlenmeleri ve diğer liderleri PKK’nin ve Kürt halkının lideri Abdullah Öcalan’ın yanında duruyor…
Sömürgeci Cumhuriyet’in 101. yılı ve sağlı-sollu çevrenin büyük çoğunluğunda on yıldır süren, 100. yıl muhabbetleri hala devam ediyor ve hala çok heyecanlılar. İlk yüz yılın muhteşem geçtiğini belirtenler, ikinci yüz yılın daha da şaheser olacağının heyecanını yaşıyor, dillendiriyor.
Bana göre, ister iktidarda olsun, ister muhalefette olsun her iki taraf da hem kendini hem de ötekine “ötekini” kandırmaya devam ediyor. Yer değiştirdiklerinde, durum değişmeyecek. Farklı olması beklenemez, burjuvazini sağı ve solunun. Ama burada beni üzen asıl kesim, ulusalcıları da geçtim, “sosyalist” olduğunu iddia eden bir kesimin de burjuva partilerinden farklı tavırda olmamaları.
Çakma bayramlar
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 101. yılı kutlanıyor. Katliamlarla devam eden bir geçiş dönemi ve devamında emperyal amaçlar uğruna sürdürülen savaşın baş aktörleriyken, diğer emperyalist ülkelerce işgal edilmişlik ve teslimiyet. Aslında bir etnik bir savaş olan döneme, ol(a)mayan bir “Kurtuluş savaşı” demek. Nihayetinde bu savaş sonrası kur(dur)ulan devletin resmi bayramları gelir ardı sıra, gerçek olmayan kahramanlık yalanlarını sürdürebilmek ve resmileştirmek için.
Bir bayram olarak da takvimde yer alan “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı” 7 yıl öncesine kadar, “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”, “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” ve “30 Ağustos Zafer Bayramı”yla birlikte 4 resmi “milli” bayramdan biriydi. 7 yıl önce bir de “15 Temmuz Demokrasi ve Şehitler Bayramı” eklendi.
“15 Temmuz” gibi, diğer tüm resmi bayramların oluş(turul)ması tartışmalıdır. 15 Temmuz 2016, “kendi darbesini” başkalarının üzerine, daha doğrusu “eski kardeşlerinin” üzerine atıp, üstüne üstlük bir de bunu resmi bayram ilan edildiği tarihtir.
Aslında, bugün yazmak istediklerim de, 100. yıldan farklı olmayacak. Aynı “kötülükler” devam ediyor. Bu nedenle, gündeme dair, yani “çözüm süreci” tartışmalarına değinmek istiyorum.
“Sosyalistlerin” Cumhuriyet aşkı
Bunların hepsi, milli duyguların törpülenmesi için özel olarak ve üzerine titreyerek organize ediliyor. İktidar gibi; devletçi burjuva muhalefeti de bu “coşkuya” ortak oluyor. Her geçen yıl azalma göstermekle de birlikte, maalesef bir bölüm sosyalistimiz de bu bayramı kutluyor ve “coşkuya” ortak olmaya devam ediyor.
BirGün gazetesinin bildik manşetleri ve TİP’in mesajları sosyalistler için durumun ne kadar vahim ve zor olduğunu da gösteriyor: Bir yanda faşist, ırkçı, milliyetçiler, ulusalcılar, diğer yanda da sosyal-şovenistler ve “sosyalist ulusalcılar”.
Bu Cumhuriyet’in kimyası bozuk
Güncel olması açısından kimyasal silah kullanımında da “cumhuriyetçiler”in birleşerek bir koro halinde kimyasal kullanan orduyu ve devleti savunmaya geçmeleri de önemli bir örnektir. CHP’li milletvekillerinin bile “Türk Silahlı Kuvvetleri tartışılamaz” demesini bir kez daha hep birlikte yaşıyoruz. Tersi istisna durumlarda da, geçtiğimiz yıl olduğu gibi, Sezgin Tanrıkulu’nun başına gelenleri görüyoruz.
Aynı durumu, mezuniyet töreninde teğmenlerin “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı atmasında ve ırkçı futbolcu Demiral’ın faşist sembol “bozkurt işareti” yapmasında da yaşadık, yaşıyoruz. Bir koro halinde hem bu slogana hem de işarete sahip çıkılması, günümüzde de hala ne kadar ırkçı ve faşizan, katliamcı ve sömürgeci ruhun hakim olduğunun göstergesidir.
Kürdistan’da ve cezaevlerinde kimyasal silah ilk kez kullanılmıyor. Türkiye ve Kürdistan’da Cumhuriyetin kuruluşundan beri, köylerde, dağlarda, cezaevlerinde ve daha bir çok alanda kimyasal silah kullanılmaktadır.
Unutulmamalı ki, katliamlar Cumhuriyetinin bayramlarını kutladıkça, bu suça ortak olacak, gerçek, sosyal ve demokratik bir Cumhuriyetin kurulmasının geciktirilmesine katkı sağlayacaksın!
101 yıllık Cumhuriyet, 102. yılına girerken de yüzde 100
kimyası bozuk bir Cumhuriyettir. “Sol” tarafından da dillendirilen “devrim
yapılmıştır, kurtuluş mücadelesi verilmiştir, laiktir…” değerlendirmeleri
de doğru değildir. Toplumsal bir devrim olmamıştır. Kurtuluş mücadelesi
verilmeden, masada bir anlaşmaya zorlanmıştır ve sadece etnik katliam-savaş
gerçekleştirmiştir. Hiçbir zaman laik ol(a)mamış, Osmanlının eseri Sünni
egemenlik devam etmiş, Türk-İslam (Sünni) senteziyle yala devam edilmiştir.
Başta Alevilik olmak üzere diğer Müslüman mezheplere ve diğer dinlere yaşam
hakkı tanınmamıştır. Alevilere son günlerde bile yaklaşım ortadayken, 1900’ün
başlarında nüfusun önemli bir oranını oluşturan Hristiyan ve diğer Müslüman
olmayanların sayısı, Cumhuriyetin başından beri uygulanan, katliam, soykırım,
sürgün ve ağır asimilasyon uygulamalarıyla bugün binde bir bile değildir.
Daha
kurulurken oluşturulan Sünni devlet kurumu Diyanet İşleri Başkanlığına rağmen,
“bu memleket laiktir” demek akla zarardır. Hiçbir zaman “laik” ol(a)mayan bu
Cumhuriyet; sömürgeci, işgalci, soykırımcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi,
işçi düşmanı, mezhepçidir. Daha sayacağımız bir çok olumsuz yönüyle, bir
noktasına bile “bizim” diyemeyeceğimiz bu Cumhuriyetin “günahı” çok ve kimyası
bozuktur.
Burjuvazinin tüm kanatlarının “Yüzyıl Projeleri” aynı
Burjuvazinin bir kanadının temsilcisi olan Özgür Özel ve burjuvazinin diğer kanadı Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı Vizyon Belgesi” de, tüm kötülükleriyle bu düzenin sürdürülmek istenmesinin projeleridir. Türkiye halklarının yararına hiç bir şey içermemektedir.
Bu projeler, halklarımız kandırma ve kendi sömürü düzenlerini sürdürme projeleridir.
Halklarımız 101 yıldır bu tür “projelerle” kandırılıyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ve devrimci sosyalistler, bu proje ve ittifaklarda yer almamalıdır.
101 yıllık sömürü, baskı, zulüm,
soykırımlar ve katliamlar zinciri kırılmalıdır.
Evet öbür gün Cumhuriyet Bayramı. 101 yıllık kanlı tarih kutlanıyor,
kutlanacak.
Eğer başka bir Cumhuriyet istiyorsak, bu cumhuriyete ve kutlamasına “hayır” demek gerekiyor.
Başka bir Cumhuriyet mümkün ve bunun ilk yolu, var olanın bayramını kutlamak değil, reddetmektir…
Barışta inat ve çözüm süreci
Yazımın son bölümünde, gündem büyük yer tutan, adı konmamış “çözüm sürecine” değinmek istiyorum.
Faşist parti MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin, Meclis açılışında DEM Parti sırasına giderek tokalaşmasıyla başlayan “süreç”, yine bu faşistin geçtiğimiz hafta grup toplantısında Abdullah Öcalan’ı Meclis’e (Dem Parti Grubu toplantısına) çağrısıyla gündemin ilk sırasına oturdu. Öyle bir oturdu ki, Ankara’da bulunan Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Anonim Şirketine (TUSAŞ) tesislerine yapılan baskın ve sonucunda çok sayıda ölü ve yaralının olması da “başlayan” süreci durduramadı.
Yeri gelmişken belirteyim: Daha ilk gün kimin yaptığını bilmeden bu eylemi kınadım ve sonrası günlerde üstlenen olsa da kınamaya devam ediyorum. Öncesi de benzeri saldırılara eleştirel yaklaşmıştım. Ne Ankara bombalansın ne de Diyarbakır. Ve yıllardır olduğu gibi, son birkaç gün içerisinde de yüzlerce uçaklar Irak ve Suriye Kürdistanı, Türk Devleti tarafından yoğun bir şekilde bombalanmaya devam ediyor.
Ülke ve dünya basınında da geniş yer aldığı gibi, Faşist parti MHP lideri Devlet Bahçeli, TBMM’de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada çarpıcı ifadeler kullandı. “Kitabın ortasından konuşacağım” diyerek başladığı grup konuşmasının son bölümünde, Abdullah Öcalan’la ilgili geçen hafta dile getirdiği sözleri hatırlatan Bahçeli bu kez bir adım daha ileriye giderek şu ifadeleri kullandı:
“Şayet teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın.
Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, “Umut Hakkı”nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın.”
Bahçeli’nin, ortağı faşist Tayyip Erdoğan’ın oluru olmadan bu tür bir girişimi ol(a)mayacağı aşikar. Yoksa dört yıla yakın bir süredir devam eden, Öcalan üzerindeki “mutlak tecrit”, nispeten de olsa hemen ertesi gün kalkmazdı.
Hani Kürt halkının ve özgürlük hareketinin liderine tecrit yoktu, hani bu bir yalandı?
Bu arada, tabii ki tecridin halkın kesintisiz olarak, 44 aydır mücadele sonucunda kırıldığı ve bu aşamaya geldiği unutulmamalı. Tecridi direnerek kıran Kürt halkına ve dostları devrimci-sosyalistlere selam olsun.
Yeni “barış” sürecinde, Kürt Özgürlük Hareketi’nin (KÖH) Türkiye, Kandil, Avrupa ve tüm alan örgütlenmeleri ve diğer liderleri Kürdistan İşçi Partisi (Partiya Karkerên Kurdistanê) kısa adıyla PKK’nin ve Kürt halkının lideri Abdullah Öcalan’ın arkasında duruyor.
“Demirtaş mı” ve “Öcalan mı” tartışmasına “soldan” katılmak, Kürt halkına zarardır. Bu tuzağa ortak olmamak lazım. Demirtaş da daha net bunu dile gitirip “Muhatap Öcalan’dır” söylemini daha sık dillendirmelidir. Buradan kesinlikle görüş belirtmemeli anlamı çıkarılmamalıdır. Hem eski HDP Eş Genel başkanı Demirtaş hem de aynı şekilde bedel ödemeye devam eden HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın görüşleri de çok önemlidir ve bir önceki süreçten de tecrübelidir. Aynı şekilde içeride ve dışarıdaki tüm bedel ödeyen yoldaşlarımız sürece dahil edilmelidir.
Tecridin kalkması için büyük mücadele veren DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları Tuncer Bakırhan, MHP lideri Bahçeli’nin ‘Öcalan’a yaptığı çağrıya ilişkin, “Onurlu bir barış için inisiyatif almaya hazırız.” açıklamalarında bulundu. Hatimoğulları partisinin grup toplantısında, “Kürt sorunun çözüm yolu bellidir. Ortadoğu ve Türkiye’de barışın muhatabı İmralı’da ağır tecrit altında bulunan sayın Abdullah Öcalan’dır. Kürt sorununun çözümü TBMM’dir. Parlamentoda ve siyasette muhatap DEM Parti’dir. Bir başlangıç olacaksa tecrit kaldırılmalı. Kürt sorununun çözümünde pusula demokratik müzakeredir. Onurlu barıştır,” sözlerini dile getirdi.
Anlaşma “düşmanlar” arasında olur…
Barış için “çözüm”, faşistleri de ulusalcıları da geriyor. Ama “çözüme ve barışa engel olan ulusalcılar da kaybedecek. Barışta inat, insanlıkta inattır.
Yurtseverin ve devrimci-sosyalistlerin mücadelesini ve bedel ödenmesini görmeden soruna yaklaşan “sol” da halklara hesap verir elbet. Kendilerine, sosyalistlerin olmazsa olmazı olan Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (UKKTH) ilkesini hatırlatayım bir kez daha. Bu ilke, amasız ve fakatsız olarak ezilen ulusun bağımsız bir devlet kurma hakkıdır.
Sömürgeciye güven olmaz. Özgürlük hareketleri, tek taraflı silah bırakma ve tasfiye tuzaklarına düşmez. İşgalci ve sömürgeci ordu sömürge topraklardan çıkmalıdır
Pusuda bekleyen “sol” fırsatçılar da Kürt halkının önderine saldırıya başladı. Yazıklar olsun size; tecrit konusunda bırakın sokağa çıkmayı, iki laf bile etmediniz. Burada çakmalara bir sözüm var yine: “Ey Kürt asıllı çakma Türk”, gölge etme artık, özgürlük hareketi ve bağımsızlık senin de onurun olsun.
Özgür Özel’in “Kurucu parti olarak aynı şekilde burada duruyoruz” demesi, kurdukları sömürgeci sisteme övgüdür. Özel ve diğerlerinin ne dedikleri iyi okunmalıdır, çünkü tüm bu sözlerin ardında art niyet saklıdır. Kurduklarınız ve ortak olduklarınız ortada; İşgal, sömürge, katliam ve soykırımlarla dolu bir tarih.
“Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum” gibi, ne dediğini bilemez duruma düşen Özgür Özel, aslında Kürtlerin, sömürge olduğu ve bu devletin sahibi olmadığı gerçeğini de istemeyerek de olsa dillendirmiş oldu. Aslında bir yerde de “Fikri neyse zikri de odur” durumuna düştü.
Grup toplantılarında sürekli “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı attıran Özel sömürgeci sistemin temsilcisidir. Sürecin başlamasıyla birlikte “Doğu illeri” diyerek hemen Türkiye Kürdistanı illerine tur düzenleyen Özel, ilk günün akşamı, Ankara’ya dönmek zorunda kaldı. Ankara’daki saldırı nedeniyle dönen Özel, katıldığı cenaze törenlerinde sömürgeci dili kullanmaya devam etti.,
Özel, öncelikle ‘anadilde eğitim hakkı’ desin, beni de mahcup etsin.
22 yıldır iktidarda bulunan AKP ve ortakları bir dert, “muhalefetteki” sömürgeci ulusalcı ve faşistler de ayrı bir dert. Barış sürecinin karşısında kim durursa altında kalır.
Muhalefetteki faşist partilerden İYİ Parti lideri Dursun Müsavat Dervişoğlu ve Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ da hemen ortamdan nemalanma başlayarak, Kürt kinlerini kusmaya başladılar.
2015-2016 “Özyönetim direnişleri” (Hendek) savaşlarındaki zamanlama hatasına düşülmemeli, KÖH adımlarını daha dikkatli atmalı. Koşullar da eski koşullar değil…
Sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da PKK yasağı kalkmalı, sürece destek verilmeli…
Onurlu bir barışa tüm halklar hazır!
Evet onurlu bir barışa, faşist, ırkçı, ulusalcı ve çakmalar hariç tüm halklar hazır. Aslında karşı çıkanların hepsi kabul etmek zorunda kalacak. Onlar, sadece barışın engellenemez gelişini geciktirmeye çalışıyorlar. Ama, sonuçta hepsi altında kalacak, bu topraklarda da barış ve özgürlük özlemi sona erecek.
Sömürgeci Cumhuriyet’in ve oligarşik diktanın yerine, elbette “halkların sosyal, eşitlikçi ve halkların demokratik cumhuriyeti iktidara gelecek.
Egemenlerin ırkçı ve anti demokratik cumhuriyetine hayır!
Demokratik halk devrimiyle, yeni bir cumhuriyet kuracağız!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
Hüseyin Şenol – 27.10.2024