Demokrasi sınıflar üstü bir yönetim biçimi değildir | Cihan Yıldız
Burjuva demokrasisi, işçi ve emekçiler üzerinde burjuvazinin diktatörlüğü demektir.
Her şeyden önce bilinçlere kazınması gereken olgu, demokrasinin sınıflar üstü bir şey olmadığıdır. İktidarda hangi sınıf ve katmanlar varsa, demokrasi de onlar için vardır. İktidarda olmayan sınıf ve katmanlar için demokrasinin ikiz kardeşi ve madalyonun öteki yüzü, yani diktatörlük geçerlidir. Eğer iktidarda burjuvazi varsa, devlet burjuvazinin devleti ise, o zaman söz konusu olan demokrasi —burada burjuvazinin yönetim biçimlerinden biri olan faşizmi bir kenara bırakıyoruz— doğal olarak burjuva demokrasisidir.
Demokrasi doğrudan devletin varlığıyla da bağıntılıdır. Eğer üzerinde yaşadığımız yerkürede devletlerin varlığı olgu ise, söz konusu devletlerde burjuvazinin iktidarda olduğu da olgu ise, o zaman var olan demokrasi de yine burjuva demokrasisi olacaktır.
Lenin demokrasiyi aynı zamanda “bir sınıfın diğerine karşı, nüfusun bir bölümünün diğerine karşı sistematik zor uygulaması için bir örgüt” (Bkz. “Devlet ve Devrim”, s. 99, İnter Yayınları) biçiminde de tanımlar.
Burjuva demokrasisi, işçi ve emekçiler üzerinde burjuvazinin diktatörlüğü demektir. Burjuva demokrasisi aynı zamanda ezilen ulus ve milliyetler üzerinde de başta burjuvazinin egemenliği iken, aynı zamanda biçimleri ne olursa olsun ulusal baskı ve eşitsizliğin de sürdürüldüğü bir rejimdir.
Bu bağlamda bilinçlere kazınması gereken temel noktalardan biri, bir ülkede burjuva demokrasisi ne kadar gelişmiş olursa olsun, hiçbir zaman burjuvazi ile proletarya ve tüm emekçiler arasındaki çelişki, eşitsizlik ortadan kalkmaz.
Bu, aynı zamanda ulusal sorun bağlamında da böyledir. Ulusal sorunda da burjuva demokrasisi ne kadar geniş uygulanırsa uygulansın, burjuva demokrasisinde de ulusal sorunun çözümü Lenin’in deyimiyle: “ancak kısmen ‘gerçekleştirilebilir’ ve o da ancak çarpıtılmış bir biçimde ve istisnai durumlarda” olur.
Ulusal sorunun gerçek anlamda çözümü, tüm uluslara, milliyetlere tam hak eşitliğinin sağlandığı, ezilen ulusların ayrı devlet kurma hakkına sahip olduğu ve özgür iradesiyle, özgür koşullarda nasıl yaşayacağına kendisinin karar verdiği koşullarda mümkündür. Böylesi özgür koşulların sağlanması ise sadece ve sadece işçi sınıfı önderliğindeki devrimlerle mümkündür.
İşçi ve köylülerin devrimci demokratik iktidarındaki demokrasi de sınıflar üstü değildir, olmayacaktır. Demokratik devrimle kurulan iktidar, devrim düşmanı sınıflar üzerinde işçilerin, köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünü uygulayacaktır. Demokrasi bu anlamda iktidarı elinde tutan işçi ve köylüler, tüm emekçiler için var olacaktır.
Sosyalist devrimle iktidara geçen işçi sınıfının iktidarı şartlarındaki demokrasi proleter demokrasi, ya da başka bir tanımla sosyalist demokrasi olacaktır. Sosyalist demokrasi işçilere ve tüm emekçilere en geniş demokrasi anlamına gelirken, burjuva sınıflara, onların kalıntılarına karşı proletarya diktatörlüğü anlamına gelir.
Böyle olduğuna göre, yani demokrasi sınıflar üstü olmadığına, iktidarı elinde tutan sınıf veya sınıfların diğerlerine karşı diktatörlüğü olduğuna göre, hangi demokrasiyi savunduğunuz, aynı zamanda hangi sınıfın ya da sınıfların iktidarından yana olduğunuzu gösterir.
Burjuva demokrasisinin savunucularının burjuvazinin iktidarından yana tavır takındıkları, insan hakları, azınlık hakları ve benzeri hakları savunma adına gerçekte sömürü sistemini savundukları, işçi ve emekçiler ve ezilen ulus ve milliyetler üzerindeki diktatörlüğün devamından yana tavır takındıkları açıktır.
Emperyalizm reformlarla ıslah edilemez
Burjuvazinin iktidarının demokrasi adına savunusu, küreselleşme adı altında yürütülmekte ve küreselleşme sanki yeni bir şeymiş gibi kitlelere sunulmaktadır. Geri kalmış ülkelere demokrasinin emperyalist ülkeler tarafından götürüleceği, İran, Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Güney Kürdistan vb.de olduğu gibi emperyalist işgalin halklara kurtuluş sağlayacağı, emperyalistlerin ilerici rol oynayacağı hikâyeleri anlatılıyor. Bize, işçi ve emekçilere yol gösteren fener ise Marksizm-Leninizm bilimidir.
Küreselleşme yeni değil ve emperyalizmdeki değişiklikler de öze ait değildir. Lenin bundan 108 yıl önce, bugüne cevap verir gibi emperyalizmin ne olduğunu şöyle açıklar:
“Emperyalizm her yere özgürlük değil, hegemonya eğilimi götüren mali sermayenin ve tekellerin çağıdır. Bu eğilimin sonucu ise, politik rejim ne olursa olsun, tüm çizgi boyunca gericiliktir, mevcut çelişkilerin bu alanlarda da aşırı ölçüde şiddetlenmesidir. Özellikle ulusal baskı ve ilhak eğilimleri de, yani ulusal bağımsızlığın ihlali de özellikle yoğunlaşmaktadır (çünkü ilhak, ulusların kendi kaderini tayininin çiğnenmesinden başka bir şey değildir).” (Lenin, Emperyalizm, s. 125, İnter Yayınları)
Lenin, emperyalizmin temellerinin reform yoluyla değiştirmenin mümkün olup olmadığı konusunda da bugüne ışık tutan şu tavrı takınmaktadır:
“Emperyalizmin temellerini ıslah etme bir aldatmacadan, ‘masum’ bir ‘dilek’ten ibaret olduğu için; ezilen ulusların burjuva temsilcileri ‘bunun ötesine’ geçmedikleri için; ezen ulusun burjuva temsilcisi ‘bunun ötesine’ geçiyor, ama geriye doğru bir adım atarak, ‘bilimsellik’ örtüsü altında emperyalizme yaltaklanmaya yöneliyor. Bu da ‘mantık’!
Emperyalizmin temellerini reform yoluyla değiştirmenin olanaklı olup olmadığı, emperyalizmin ortaya çıkardığı çelişkileri keskinleştirip derinleştirmek için ileriye mi, yoksa köreltmek için geriye mi gitmek gerektiği sorusu, emperyalizm eleştirisinin temel sorularıdır. Mali oligarşinin baskısı ve serbest rekabetin ortadan kaldırılmasıyla bağıntılı olarak, tüm çizgi boyunca gericilik ve ulusal baskının güçlenmesi de emperyalizmin politik özellikleri arasında olduğundan, 20. yüzyılın başlangıcıyla birlikte, hemen hemen bütün emperyalist ülkelerde emperyalizme karşı küçük-burjuva demokratik bir muhalefet ortaya çıkmıştir. Ve Kautsky ve yaygın uluslararası Kautskyci akımın Marksizm’den kopuşu, tam da, Kautsky’nin bu küçük-burjuva reformist, iktisaden temelli gerici muhalefete karşı koymayı bilmemek ve ihmal etmekle kalmayıp, bilakis tam tersine pratikte onunla birleşip kaynaşmış olmasından ibarettir.” (Lenin, Emperyalizm, s. 114, inter Yayınları)
Kautsky’nin görüşlerinden ortaya çıkanın gerici bir zihniyet ve burjuva reformizminden başka bir şey olmadığını da vurgulayan Lenin’in bu tavrı da, bugün küreselleşme adına sınıf mücadelesini reddedip emperyalizmin reformlarla ıslah edilebileceğini savunanlara cevap niteliğindedir.
Biz komünistlerin sınıfsal ve ulusal kurtuluşun gerçekte sadece ve sadece devrimle mümkün olacağını; sömürü sisteminin —kapitalizm-emperyalizm— reformlarla ıslah edilemeyeceğini; ulusal ve sınıfsal kurtuluş isteyenlerin devrim için mücadele etmek zorunda olduğunu söylememiz, savunmamız karşısında bize gelen itirazlardan biri, bizim reformlar için mücadeleyi reddettiğimizdir.
Reformlar için mücadeleyi reddetmiyoruz, tersine reformlar için mücadeleyi devrimci temelde yürütmek gerektiğini söylüyoruz.
Demokratik haklar, reformlar için mücadele, ama nasıl?
Demokratik haklar için mücadele, reformlar için mücadele, proletaryanın sınıf mücadelesinin, devrim için mücadelesinin kopmaz parçasıdır.
Biz komünistler, işçilerin, emekçilerin, ezilen ulusların, halkların kurtuluşunun ancak işçilerin, emekçilerin, ezilen ulusların, halkların kendileri mücadeleye sarıldıklarında, kurtuluşları için mücadeleyi devrim için mücadeleye dönüştürdüklerinde mümkün olacağını savunuyor ve ona uygun davranıyoruz.
Kitlelerin devrim ve sosyalizm için mücadeleye kazanılması ise ancak kitlelerin kendi hakları için mücadeleye katılmasıyla mümkündür. Demokratik hakları için mücadele etmeyen bir kitlenin, devrim ve sosyalizm için mücadele etmeyeceği, edemeyeceği komünistler için açıktır.
Bu bağlamda demokratik haklar, reformlar için mücadele, kitlelerin mücadelede kendi deneyimini edinmesi, kitlelerin devrim mücadelesine kazanılmasının bir önkoşuludur.
Bu önkoşulun yanı sıra demokratik hakların, reformların elde edilmesi, aynı zamanda devrim için mücadelenin, kitlelerin örgütlenme koşullarının da iyileştirilmesini beraberinde getirir.
Hem kitlelerin devrim mücadelesine kazanılması, hem de devrim için mücadele koşullarının iyileştirilmesi söz konusu olduğunda, devrim ve sosyalizm için mücadele edenlerin reformlar için, demokratik haklar için mücadeleyi küçümsemesi, bir kenara bırakması söz konusu olamaz. Olursa eğer, o zaman onların devrim mücadelesini kavradıkları söylenemez.
İçinde bulunduğumuz tarihsel koşullarda, reformlar için mücadeleyi reddetme tavrı bütünüyle ortadan kalkmış olmasa da, esas olarak geri planda kalan, kitleler üzerinde hemen hemen etkisi olmayan bir konumdadır.
Bu bağlamda egemen olan düşünce, reformlar için mücadelenin her şeymiş gibi gösterildiği, reformların, demokratik hakların elde edilmesi mücadelesinin düzene entegre edildiği, reformist düşüncedir, reformizmdir.
Demokratik haklar, reformlar için mücadeleyi, işçilerin, emekçilerin, ezilen ulus ve halkların kurtuluşu önündeki temel engel olan kapitalist-emperyalist sistemi yıkmak için verilen devrim mücadelesine tabi kılmak. Reformlar için mücadelede komünist yaklaşım budur.
Ve bu yaklaşım, sonuç olarak demokratik haklar, reformlar için mücadelede de sonuna dek tutarlı tek yaklaşımdır.
Cihan Yıldız – 24.06.2025