Denizlerin Yoldaşı | İskan Tolun
Bu kez de; kitaplarını ayırt etmeksizin, zevkle okuduğum Atilla Keskin’i ve son olarak, zihnimde açılan ekranda görür gibi, bir çırpıda, ilgiyle konuş olduğum Sarı-Kırmızı Boyalı Kayık adlı romanını kısaca anlatmak istiyorum. Roman, Almanya ile Türkiye arasında gidip geliyor ve Kürt halkına dayatılmış olan asimilasyon ve inkar politikasını, dolayısıyla, yapılmış olan baskıları çarpıcı bir şekilde, gayet açık ve net bir biçimde gözler önüne seriyor. Romanın oldukça akışkan ve anlaşılır bir dille betimlenmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
(Atilla Kesin: Sarı-Kırmızı Boyalı Kayık. InterKultur e. V. FREE PEN ■ VERLAG / 1. Baskı 2019 / Printed in Germany / 242 Sayfa / Alman versiyonu: Das gelbrote Boot / 284 Sayfa)
Hatta okumaya başlarken sonunu merak ede ede bitirdiğimi de ifade etmek isterim…
Yazarın, konulara dolaylı değil de; doğrudan, direk dalıyor olması, okura apayrı bir okuma zevki verdiğini ve böylece karmaşık olayların daha net ve rahat anlaşılır kılmasını ustalıkla sağladığını da belirtmek isterim…
Film seyreder gibi okudum desem hiç de mübalağa etmiş sayılmam sanırım.
Çetin, yalnız ve kimsesiz bir çocuk olmasına karşın, kendisine uzanan iyi niyetli ellere bile tahammül edemeyecek bir duruma gelmiştir. Onun olağanüstü sabrı, azmi ve güçlü iradesiyle kendi ayakları üstünde durup hayatını tek başına idame etme gayreti, kararlılığı, dolayısıyla içler acısı hikâyesi filmlere konu olacak niteliktedir. Çetin, hemen hemen gittiği her yerde itip kakılıyor, hor gürülüyor. Sırf Alman bir annenin çocuğu olduğundan dolayı, gittiği birçok yerde, “sünnetsiz,” özellikle de “gavur,” sözcüğüyle ötekileştiriliyor.
(Bu gavur sözcüğü, oldum olası beni de rahatsız etmiştir ve romanıma da konu olmuştur: Diaspora / Remzi’nin Çilesi Ölünce Biter 4 / Nitekim, tekçi zihniyete olduğu kadar, ötekileştirmeye de dikkat çeken Atilla hoca bana gönderdiği bu güzel kitaba, çok anlamlı bir imza atmıştı: İskan Kardeşime. Çocuklarımızın Ötekileştirilmemesi Umuduyla. Evet, Atilla hocam bu kitabı bana imzalayıp göndermişti sağolasın. Kitap postayla geldiği gün, Almanca kitaplarımı ilgiyle okuyan bir Alman arkadaş alıp gitmişti. Geçenlerde geri getirirken, raflarda unuturum diye; ilk fırsatta okumak üzere çalışma masama bırakmış ve hoş bir sohbete dalmıştık:
“Romanı okudum ve çok beğendim,” deyince, Atilla hocayı, eserlerini uzun uzun anlattım ona. Nitekim, Atilla hocanın birçok kitabını okumuştum ve en son bir solukta okuduğum Dağcılar’ı (Atilla Kesin, 1968’i, THKO’yu ve Deniz’leri Anlatıyor) da anlattım ona. Kitap, Can Dündar ile yaptığı uzun bir röportaj/söyleşiden oluşuyor. Unutmadan belirteyim: Dağcılar’ı anlattıktan sonra, Deniz’in Ütopyası (Almanca versiyonu: Deniz Utopie) adlı romanımı betimlerken, Atilla hocanın bana çok yardımcı olduğunu da vurguladım.)
Kısacası filmlik bir hikâye, senaryo niteliğinde bir romandır: Sarı-Kırmızı Boyalı Kayık.

Roman bana, 12 Eylül 1980 Askeri darbesini, seksenli yılların başında Almanya’daki iltica olgusunu, o yoğun göçü, doksanlı yıllarda yakılan köyleri vs. vs. hatırlattı.
Roman, İstanbul varoşlardaki tinerci çocukların trajik yaşantılarını hatırlatmakla başlıyor aslında. Balıkçı Fuat’ın, soğuk bir havada kısa kollu tişört ile tiner koklayan Çetin’e iyi niyetli yaklaşımı ve verdiği güven ile onu himaye edişini hayretler içinde okudum.
Çetin, hiç geçinemeyen, hep kavga eden ve ayrılan ebeveynlerinin bir kurbanıdır aslında. İstanbul’da binlerce kimsesiz, yetim çocuk gibi sokaklara düşmüştür. İyi niyetli balıkçı Fuat ile karşılaşmazsa başına daha neler neler gelecektir, kim bilir? Ve asıl macera bundan sonra başlıyor. Ülkü Öğretmen ile küçük, masum Berfin’in ve Yalçın Öğretmen ile Çetin’in diyaloğunu okurken ister istemez zaman kuyusuna dalıp gidiyor insan…
Çetin ile Berfin’in masum konuşmaları güldürüyor, düşündürüyor ve bazen de gözleri yaşartacak kadar da acı, hüzün veriyor insana.
Aslında bu roman iki dillidir: Türkçe ve Almanca bir aradadır. Bu değerli çalışmalarından dolayı hem yazarı, hem çevirmeni, hem de InterKultur e. V. ve FREE PEN ■ VERLAG’ı, dolayısıyla emeği geçen herkesi kutluyorum!..
Nitekim, böylesine güzel betimlenmiş romanlar vardır elbette, ama, deneyimli 68 kuşağı, Denizlerin Yoldaşı olan, enternasyonal devrimci Atilla Keskin hocanın kattığı lezzet bir başkadır bence:
İstanbul’da kaldığı süre çoğaldıkça, sürüdeki koyunların sayısı giderek azalıyordu. İki sene içinde koyunların hepsi satılmış, sıra ineklere gelmişti. (40. Sayfa)
… iltica hakkı almak istiyorsan ileri süreceğimiz tek şey Kürt olman ve baskı görmüş olmamdır. (53. Sayfa) Romandaki bu alıntılar en basit iki tane örnektir, sadece. Yazarın yüreğine sağlık kalemine kuvvet. Bu harika romanı herkese tavsiye ediyorum!..
Nitekim Denizlerden, üç Fidan’dan sonra, askeri savcının idamını istediği dördüncü sanıktır bu güzel romanın yazarı olan Atilla Keskin hoca.
Denizlerin 18 Yoldaşına idam cezası verilmişti ve daha sonra idamlar elenmiş, 3’e indirgenmişti. Ve bugün 6 Mayıs. Dünyayı daha güzel yaşanılır kılmak için ölüm pahasına mücadele eden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edildiği, ölümsüzleştiği gün. Haksız yere idam edilen Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i saygıyla anıyorum!..
Ve enternasyonal biri daha yıldızlara karıştı. On sekiz gündür şifa duaları ettiğimiz, birçok kimliğe sahip olan, o değerli insan, Sırrı Süreyya Önder kaldığı hastanede yaşamını yitirdi, maalesef. Sevenleri çoktu, o da herkesi seviyordu. Başta ailesi olmak üzere, bütün sevenlerinin başı sağolsun!.. Nur içinde yatsın!.. Yıldızlar yoldaşı olsun!..
İskan Tolun – 07.05.2025