Makaleler

Published on Ekim 31st, 2024

0

Dersim soykırımı: Aptallığın ve kötülüğün dansı… | Erkan Karakaplan


Dersim’in kanlı toprakları, Türkiye tarihinin en karanlık sayfalarından birini temsil eder. Alevilere ve diğer azınlıklara yönelik sistematik bir soykırımın yaşandığı bu dönem, insanlığın en vahşi yüzünü gözler önüne sermektedir.

Bu katliam ve soykırımın ardında yatan nedenleri anlamak için öncelikle kötülüğün doğasını sorgulamak gerekir. Kötülük, salt bir varoluş hali değil, bir tercihtir. İnsanlar, bilinçli olarak kötülüğü seçebilirler. Ancak Dersim’deki soykırım, basit bir kötülük eyleminin ötesinde, sistematik bir devlet planın ürünüdür. Bu planın mimarları, kendi ideolojilerini gerçekleştirmek adına insan hayatını hiçe saymışlardır.

Özellikle, azınlıkların şehirlerde dükkanları taşlanıyor, kadınlar ve çocuklar zalimce sokak ortasında inanç ve etnik kimliklerinden dolayı aşağılanıyordu. Yetmedi ayrı ve aykırı gördükleri Dersimi kuşattılar ve soy kırıma uğrattılar. Yumuşatanlar 15 bin civarında ölü ve binlerce sürgün, halk arasında ise 70 bin ölü ve on binlerce sürgün diyorlar. Geniş Dersim coğrafyasında (Elazığ, Bingöl, Erzurum, Malatya, Erzincan ve Muş’un belli bölümlerini kapsayan bir alanda) Cumhurriyet döneminin en şiddetli ve vahşi soykırımını düzenlendiler. Çok değil 10/15 yıl öncesi zaten kadim Ermenileri, Süryanileri ve Rumlarıda soy kırımdan geçirmiştiler aynı düşünce akımı.

Sayısız filozof, şair, siyasetçi, fikir adamı ve bilim adamı çıkaran bu kültürler, nasıl olur da organize devlet kötülüğünün, zalimliğinin, korkaklığının, cehaletinin ve suçluların kurbanı oldular?

Sorunun kökeninde kötülük değil aptallık ve yağma Türk/İslam sentezi kültürü yatıyor. Kötülüğü protesto edebilirdiniz, karşı argümanlarla kötülükle mücadele etmeniz mümkün, fakat organize olmuş ahmaklar ve yağmacı tek ulus hayalci sürüsüne karşı yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu. Ne protestolar, ne zorlama devlet militarizmine etki etmiyordu. Mantıklı gerekçeler sunduğunuzda önce reddediyorlar, reddedemeyecek hale geldiklerinde ise önemsizleştiriyorlar ve militarist güçleriyle kırıma uğratıyorlar. 

Sistemin yarattığı aptal insan toplulukları hallerinden memnundu ve saldırıya da hazır haldediler. Saldırıya geçtiklerinde kötü insanlardan çok daha tehlikeli olurlar. Allah Allah diye bekes insanlara saldırdılar, yağma ve ganimet için… Vatan/Millet/Sakarya naraları ile onarılması zor bir vahşet yaşattılar. Halende bir yığın kurt sürüsü gibi yapılanlara kılıf uyduranlar heryerde.

Aptallıkla mücadele edebilmek için önce onun doğasını anlamak lazım.

Aptallık bir zeka problemi değil ahlaki bir problemdir. Entelektüel birikimi olduğu halde, aptal olan insanlarda var (özellikle AKP yanlısı Prof’larda ve Akademisyen’lerde görebilirsiniz). İlk etapta aptallık doğuştan gelen bir maraz olduğu düşünülür, fakat bu da yanlıştı. İnsanlar belli şartlar altında aptallaşıyorlardı, daha doğrusu başkalarının ve devlet apratının kendilerini aptallaştırmasına güle oynuya izin veriyorlardı. Buradan yola çıkarak aptallığın psikolojik değil sosyolojik bir sorun olduğu sonucuna varabiliriz.

İnsanların ahlaki ve entelektüel birikimleri bir anda yok olmuyordu. Diktatörler ve sistemleri gücünü arttırdıkça, aptallar o gücün büyüsüne kapılıyor ve bağımsız düşünme yetisini kaybediyordu. Gözüne sokulan gerçekleri inatla reddediyorlar maalesef. Günümüzde de rahatlıkla görünüyor zaten.

Onlarla konuştuğunuzda bir insanla değil, sloganlarla konuşmaya ayarlanmış bir robotla konuştuğunuz hissiyatına kapılıyorsunuz. Büyülenmiş gibiler, değil kötülük yaptıklarını, ne yaptıklarını bile bilmiyorlardı ve aptalca savunulara girmekteler. 

Onları bu katatonik şizofreni (Katatoni, beynin işlevini bozmasıyla beraber kişinin çevresine karşı verdiği tepkilerin anormal hale gelmesine neden olan ve dünyayı anlama şeklini değiştiren nöropsikyatrik bir durumdur) uykusundan çıkarmanın tek yolu bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi… ama bunun için ilk başta peygamberler, imamlar ve tanrılarla savaşmak gereklidir…

Bu soykırımın bir diğer önemli nedeni ise aptallık ve cehalettir. İnsanların büyük bir kısmı, kendilerine sunulan ideolojilere sorgusuz sualsiz inanmakta ve bu ideolojilerin gerektirdiği her türlü vahşeti yapmaya hazır hale gelmektedir. Ki o dönem gazeteleri bunun açık göstergesi. Dersim’deki soykırımda da bu durum açıkça görülmektedir. Katliamcılar, kendi dini inançlarını ve ideolojilerini mutlak doğru kabul etmişler ve bu doğrultuda hareket etmişlerdir.

Dersim soykırımının temelinde yatan bir diğer önemli faktör ise yağma kültürü ve Kemalist tekçi bir ideolojinin hakim olmasıdır. Bu ideoloji, farklılıkları kabul etmez, kendi görüşüne uymayan herkesi düşman olarak görür. Bu durum, tarih boyunca birçok katliamın yaşanmasına neden olmuştur. Dersim soykırımı da bu bağlamda değerlendirildiğinde, tekçi bir ideolojinin ne kadar yıkıcı sonuçlar doğurabileceği daha iyi anlaşılır.

Dersim soykırımı, feodal ve prekapitalist sistemin ürünüdür. Bu sistem, insanları birbirine düşmanlaştırır, farklılıkları yok etmeye çalışır ve şiddeti meşrulaştırır. Bu sistemin yarattığı en büyük tehlike ise, insanların kendi vicdanlarını susturmaları ve kötülüğü normalleştirmeleridir.

Dersim soykırımı ve buna benzer trajedilerin tekrarlanmaması için insanların bağımsız düşünme yetilerini geliştirmeleri ve özgürlüklerine devrime kuşanarak sahip çıkmaları gerekmektedir. İnsanlar, kendilerine sunulan bilgileri sorgulamalı, farklı görüşlere açık olmalı ve kendi düşüncelerini özgürce ifade edebilmelidir.

Dersim soykırımı, insan doğasının karanlık yönlerini gözler önüne seren bir olaydır. Bu olay, insanın hem iyiye hem de kötüye meylettiğini göstermektedir. İnsan, içinde barındırdığı potansiyelleri doğru yönde kullanabildiği takdirde medeniyetin zirvesine ulaşabilir, ancak yanlış yönde kullanıldığı takdirde de insanlığın ve ilericiliğin yok olmasına neden olabilir.

Dersim soykırımı, aynı zamanda trajikomik bir durumdur. İnsanlar, birbirlerini öldürmek için ne kadar saçma gerekçeler bulabilirler. Din, ideoloji, milliyetçilik gibi kavramlar, insanların birbirlerine düşman olmaları için sıkça kullanılan araçlardır. Ancak bu kavramların hiçbirinin insan hayatından daha değerli olmadığı unutulmamalıdır.

Dersim soykırımı, tarihin unutulmaması gereken bir lekesidir. Bu kırım, gelecek nesillere ders olması amacıyla sürekli olarak hatırlatılmalı ve bu tür olayların bir daha yaşanmaması için çaba gösterilmelidir. Özellikle Dersimi çevreleyen illerde gericiliği, sistem bir baraj gibi ördü ve sınır illeri çeşitli dönem Alevi katliamları yaparak, gerici Türk/İslam merkezlerine dönüştürdü. Halbu ki bu bölgeler daha bir kaç yüz yıl önce çoğu ya Alevi yada Ermeni idi. 

Bizden olmayanlar, bir empati yapın ve tarihe birde bizim gözümüzden bakın lütfen.


Erkan Karakaplan – 31.10.2024

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑