Makaleler

Published on Nisan 17th, 2025

0

Devletin illüzyonist özel savaş yöntemi | Aziz Tunç


Türk devleti, Erdoğan döneminde Kürt Özgürlük Hareketi’ne ilişkin çeşitli politikalar geliştirmiştir. Ancak her defasında   demokratikleşmenin gündeme gelmesi   bunun da Türk devletinin klasik yapısını alt üst edeceğinin anlaşılması, bu riskin göze alınmasını engellemiş ve süreç akamete uğramıştır. Türk devleti, 2015’ten sözde Kürt sorununu çözmek için Kürtleri yok etmeye yönelmiştir. O günden beri sürdürülen bu yönlü bütün baskı ve zorbalıklara rağmen Kürtlerin iradesi kırılamamış, beklenen yok etme gerçekleştirilememiştir.

  Bu arada bölgede Kürtlerin özgürleşmesi yönünde önemli gelişmeler yaşanmış büyük imkânlar ortaya çıkmıştır.  Tam bu noktada direnen Kürtlerle birlikte yaşamak istemeyen ve hem Kürtlerin alt edilemeyen örgütlülüğünden hem bölgede yaşanan gelişmelerin yarattığı sonuçlardan korkan, aynı zamanda bölgenin hâkimi olmak isteyen Türk devleti, Kürt halk önderi sayın Öcalan’ın ayağına gitmiş ve ekim ayından yeni bir süreç başlamıştır. 

  Devlet bu süreci çağdaş bir “Osmanlı oyunu” ile götürmek istemektedir. Bu amaçla faşizmin temel araçlarından birisi olan dezenformasyon yöntemini, yani algı oluşturma ve algılarla süreci yönetme yöntemini kullanmaktadır. Olan bitenlerin ne olduğunu ne olacağını ya halklara yalan söylüyor, yanlış anlatıyor veya halklardan gizliyor.  Bu sürecin ayırt edici özelliklerinden birisinin de bu olduğu anlaşılmaktadır

  Devletin oluşturmak istediği algı için yapılan sunuma bakılırsa bu süreçte PKK, vakit kaybetmeden en kısa süre içinde, pazarlıksız ve koşulsuz olarak silahlarını gömecek, kongresini yaparak kendisini feshedecek, bunu yapmazsa silahlarıyla gömülecektir. Bundan sonra devlet, “Kürt kardeşlerine” isterse, istediği zaman ve uygun gördüğü kadar “hak” verecektir.   Buda devletin lütfuna kalmıştır. 

  Sanki bu topraklar binlerce yıldan beri Kürtlerin ana vatanı değilmiş. Sanki Kürtler, yüzlerce yıl bu topraklarda özgürce yaşamamışlar. Sanki son yüz yılda Kürtler gasp edilen özgürlükleri ve toprakları için defalarca başkaldırmamışlar. Sanki son 50 yıldan beri on binlerce Kürt genci şehit olmamış, sanki dört parça Kürdistan’da milyonlarca Kürt bu harekete umut bağlamamış.  Sanki yüz binlerce Kürt bedel ödememiş.

   Devlet bu şekilde illüzyon yaparak, süreci kendi istediği gibi sunarak iki sonuç elde etmek istiyor. Birincisi, bu yolla toplumu istediği gibi şekillendirecektir. İkincisi, inisiyatifi elinde tutarak gerektiğinde süreci sonlandırabilecektir.  Nu yaklaşım ayrıca, devletin Kürt sorununu da PKK gerçekliğini de PKK’nin bugüne kadar yarattığı devasa imkân ve sonuçları da gözlerden uzak tutmaya, görünmez kılmaya çalışmaktadır. 

   Ancak gerçekler devletin sunduğu gibi değildir ve güneş balçıkla sıvanamayacaktır.  Devlet’in DEM Partililerle görüşmesinin üzerinde altı ayı geçti. Arada geçen zaman içinde gerçeğin ve sürecin hiçbir aşamasının ve konuşulan hiçbir şeyin devletin söylediği gibi olmadığı her geçen gün daha net olarak anlaşılmaktadır.

  Bundan önceki süreçlerden farklı olarak bütün yapılan şudur; süreci kolaylaştırmak için ilk adımı, Kürt halkı adına, Kürt Halk Önderi sayın Öcalan’ın atmıştır. Devlet ise bu durumu istismar ederek ve bir dizi spekülasyonla süsleyerek topluma, bambaşka bir biçimde sunmaktadır. Sanki böyle yapılınca gerçekler değişecekmiş gibi.

   Halbuki Sayın Öcalan, 1993’te geliştirdiği barış projesini, bugün, ilk adımı kendisi atacak şekilde yeniden formüle etmiş, kamuoyuna, Kürt halkına ve PKK’ye sunmuştur. Dolayısıyla hiçbir şey devletin sunduğu gibi olmamıştır.  Süreç başladığından beri ne Kürt halkı, ulusal demokratik haklarından vazgeçmiş ne de PKK yok edilmiştir. Aynı şekilde Rojava özerk yönetimi de varlığını en görkemli haliyle korumakta ve sürdürmektedir. 

   Böyle olması toplumsal siyasal yaşamın doğal sonucudur. Bir defa PKK, toplumsal siyasal karşılığı olmadan ortaya çıkmış bir yapı değildir. PKK’nin ortaya çıkmasına yol açan Kürt halkının verilmeyen ulusal demokratik haklarıdır.  Kürt halk önderi Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısı, zaten hem sorunun neden kaynaklandığını belirtiyor hem de Kürt sorunun çözümünün demokrasiyle mümkün olduğunu belirterek yol gösteriyor. PKK’nin bütün yetkilileri, PKK kapatılıp açılabilen bir mekân değildir diye defalarca açıklamalar yapmışlardır.  PKK bir halkın kendisidir, kültürüdür, sosyalitesidir, siyasal varlığıdır. PKK, zorlanmış imkansızlıklardan yaratılmış değerler, kazanılmış imkânlardır. PKK, her ulusun devrimcilerinin yaptığı gibi Kürt halkının varlığını ve özgürlüğünü kazanmak isteyen devrimcilerin yarattığı ve arada geçen süre için dört parça Kürdistan’ın tamamında karşılık bulmuş ve örgütlenmiş bir Kürt halk hareketidir. O nedenle bunca bedel ödemiş ve bunca değer yaratmış bir siyasal örgütsel yapı olarak PKK, feshedildik denilerek feshedilebilir mi? Kürt halkının   yüreğine ve bilincine yerleşmiş olan bu yapının özgürlük ruhu ve bilinci silinebilir mi? PKK kongre yapar ve silahlı mücadeleyi bırakırsa Kürt sorunu çözülmüş olabilir mi?  Kürt sorunu çözülmedikten sonra Kürt halkı bir kez daha silahlanmaz mı? Dolayısıyla Kürt sorunu çözülmeden istenen gelişmeler yaşanmayacaktır.  Kürt sorununun çözümü ise Kürt halkının ulusal demokratik haklarının kabul edilmesi demektir ve bunun gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Buna rağmen devlet, algı yaratmak için silahların bırakılması, kongrenin yapılarak PKK’nin kendisini feshetmesi tekerlemesinden medet ummaktadır.  Devlet ne yaparsa yapsın, Kürt halkı 1978’e gitmeyecek, özgürlük mücadelesi, zafere ulaşmak üzere, her biçimde yoluna devam edecektir.


Aziz Tunç – 17.04.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑