Makaleler

Published on Ocak 28th, 2025

0

Hitler’in iktidara gelmesi – İttifaklar ve tavırlar | Hüseyin Şenol


Ne iktidardaki ne de muhalefetteki faşistlere ve ulusalcılara destek tercihimiz olamaz. Ulusalcılık, sömürgeciliğin, faşizmin ve ırkçılığın yedek gücüdür...

Faşist iktidarlara ve onların muhalefetteki uzantılarına karşı kesin bir duruş sergilemek, insanlığın geleceği için vazgeçilmezdir. Faşizmle uzlaşmak veya onlara alan açmak, yalnızca tarihsel bir hatadan ibaret değil, aynı zamanda geleceği karanlığa mahkûm etmektir. Anti-faşist mücadelenin gerekliliği, yalnızca geçmişten alınan derslerle değil, bugünkü gerçeklerle de sabittir.

Tam 92 yıl önce, 30 Ocak 1933’te Adolf Hitler’in Almanya’da iktidara gelişi, faşizmin toplumsal ve siyasal bir düzen olarak nasıl yerleşebileceğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Bu tarih, faşizmin seçimle iktidara gelip baskı, şiddet ve barbarlıkla kalıcı bir sistem haline dönüşebileceğini anlamak açısından önemli bir dönüm noktasıdır.

Hitler’in yükselişi: Derslerle dolu bir tarih

Adolf Hitler, Almanya’daki ekonomik ve toplumsal krizlerin yarattığı boşluklardan faydalanarak iktidara geldi. 1932’nin Kasım ve Aralık aylarında sermaye çevreleri, muhafazakâr liderler ve ordu, Hitler’in iktidara gelmesi için aktif bir rol oynadı. Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg, başbakanlık görevini Hitler’e devrederek, tekelci sermayenin isteklerini yerine getirdi.

Hitler’in başbakan olduğu 30 Ocak 1933, yalnızca bir siyasi değişim değil, aynı zamanda insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birinin başlangıcıydı. Faşist devletlin rejimi, başta komünistler olmak üzere tüm muhalefeti yok ederek kendi diktatörlüğünü kurdu. Sosyal demokratların ve diğer muhalefet partilerinin yeterli direnişi gösterememesi, faşizmin yükselmesine zemin hazırladı.

Bu noktada, sosyal demokratların komünistlerle ittifak yapmayı reddetmesi ve kendi çıkarlarını öncelemesi, faşizmin yükselişindeki en büyük hatalardan biri olmuştur. Bu hatalar, bugün bile sosyalist ve demokratik mücadeleler için derslerle doludur.

Faşizm: Bir düşünce değil, insanlık suçu

Faşizm, yalnızca “faşizan uygulamalardan” ibaret değildir; faşizm, toplumu bütünüyle kuşatan ve baskıya dayalı bir devlet biçimidir. Bu nedenle, faşizme karşı mücadele yalnızca faşist uygulamalara değil, bu uygulamaları mümkün kılan sisteme karşı da verilmelidir.

Bugün, Avrupa’da ve Türkiye’de faşist hareketler hâlâ güç kazanmaktadır. Almanya için Alternatif (AfD), Nasyonal Demokrat Parti (NPD) gibi partiler, faşist ideolojiyi siyasal alanda yeniden canlandırmaya çalışıyor. Benzer şekilde, Türkiye’deki AKP-MHP ittifakı ve yan örgütlenmeleri, faşist söylem ve politikalarıyla dikkat çekiyor. Bu yapılarla mücadelenin temel ilkesi, faşizmin bir düşünce değil, insanlık suçu olduğunun bilincinde olmaktır.

Türkiye ve güncel siyasi gelişmeler

Türkiye’deki faşist hareketler, yalnızca iktidarda değil, muhalefette de kendini göstermektedir. İYİ Parti gibi oluşumlar, klasik faşist partilerin modern versiyonları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, faşist bir iktidara karşı mücadele ederken, muhalefetteki faşist yapılara alan açmak büyük bir çelişkidir.

Seçimler, faşizme karşı mücadelede kritik bir araç olabilir, ancak bu araç doğru kullanılmadığında faşizmin güçlenmesine hizmet edebilir. Sosyalist solun, kendi bağımsız adaylarını çıkarması ve net bir tavır alması, faşizme karşı mücadelenin temel koşuludur. “Daha az kötü” olarak görülen seçeneklere razı olmak, yalnızca tarihsel hataların tekrarıdır.

Anti-Faşist Mücadelede İttifakların Rolü

Anti-faşist mücadelede ittifaklar, ancak ilkesel bir zeminde anlamlıdır. “Her şeye rağmen” kurulan ittifaklar, uzun vadede başarısızlığa mahkûmdur. Faşizme karşı mücadele, sadece mevcut iktidara karşı değil, toplumu kuşatan tüm gerici yapılara karşı verilmelidir.

Örneğin, 2023 seçimlerinde yapılan hatalar, ittifakların yanlış temellere dayandığını göstermiştir. Faşizmi geriletmek, yalnızca bağımsız ve ilkeli bir mücadeleyle mümkündür. Halkların Demokratik ve Eşitlik Partisi (DEM Parti) gibi yapılar, bağımsız adaylarla sahaya çıkmalı ve burjuva partilerinin ötesine geçmelidir.

Tarihin verdiği dersler

Tarih, faşizme karşı mücadelede bir araya gelmenin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Almanya’da, faşist AfD’nin ırkçı politikalarına karşı haftalardır süren protestolar, toplumsal direnişin ne kadar güçlü bir araç olduğunu göstermişti. Berlin, Münih ve Düsseldorf gibi şehirlerde yapılan büyük çaplı gösteriler, faşizme karşı birleşik bir mücadelenin gerekliliğini ortaya koymuştu. Ama maalesef, bu direniş sürekli kılınamadığı için, faşistlerin yükselişi engellenememiştir.

Bomba etkisi yaratan gelişmeler zinciri, aşırı sağın önde gelen isimlerinin katıldığı geçtiğimiz yılın Ocak ayındaki bir toplantıda “vatandaş olmayanların toplu sürgünü planının” konuşulduğu iddiası sonrası başladı. AfD’ye karşı yürüyüşler, Almanya’nın kuruluşundan bu yana milyonların katıldığı en kitlesel ve yaygın eylemlik oldu. Remigration (Tersine göç) ile deportation (deport) söylemi ve istemi gizli bir toplantıda dillendirildiği veya planlandığı için “kıyamet” kopmuştu. Şimdi ise, seçimler öncesi daha yoğun olarak, başta AfD’li faşist liderler başta olmak üzere, her alanda bunu söylüyorlar ama çıt yok. Bu öyle bir tersine göç istemi ki, tüm kuşakları ve Alman vatandaşı olan göçmenleri de kapsayan kafatasçı bir ırkçı yaklaşım. Faşizme karşı aktif mücadele yürütmek gerekiyor ve mücadele dönemsel değil sürekli kılınmalıdır.

            Türkiye’de de olduğu gibi, “Faşizm burjuva partilerine destek verilerek geriletemez” gerçeğinden yola çıkarak, AfD tehlikesinin panzehirinin diğer burjuva partilerine destek vermek olmamalı. Yoksa aynı döngü, sürer gider. 23 Şubat Almanya Genel Seçimleri için doğru tavır; sosyalist propagandayı öne çıkarmak ve faşizm tehlikesinin burjuva partileri tarafından ortadan kaldırmayacağını anlatmaktır. Doğru yaklaşım şu olmalıdır: Ne Türkiye’de ne Almanya’da ve ne de diğer ülkelerde sosyalist parti ve adaylara destektir.

            Tüm ırkçı açıklamaları yetmezmiş gibi, faşist parti AfD’nin “uçak biletli” seçim kampanyasına tepkiler de haklı olarak sürüyor. Türkiyeli demokratik göçmen kurumaları tarafından yapılan “Yargı ve yürütmeyi halk arasında nefreti körükleyen bu türden ırkçı propagandaları derhal yasaklamaya ve bunu yapan ırkçıları cezalandırmaya çağırıyoruz!” şeklindeki açıklamalar doğrudur ve desteklenmelidir.

            Ben de yıllardır “Tüm ırkçı ve faşist parti ve örgütlenmeler yasaklanmalıdır” görüşünü paylaşanlar içinde yer almaya devam ediyorum. Faşizm bir düşünde değil, insanlık suçudur.

Sol Partili Akbulut’a trende ırkçı saldırı

Geçtiğimiz günlerde, Die Linke (Sol Parti) Federal Almanya Milletvekili Gökay Akbulut, Heidelberg’den Stuttgart’a giderken hızlı trende ırkçı holigan Neonazilerin saldırısına uğradı; kafasına bira şişesi atıldı ve cinsel tacize uğradı. Faşizmin ne kadar azdığının en bariz göstergelerinden biridir bu olay. Arkadaşımıza geçmiş olsun derken, faşizme de lanet oldun!

Evet, 23 Şubat’ta Almanya’da seçim var. Federal Almanya Parlamento Seçimleri öncesi özellikle “sağ partiler” tarafından göçmen düşmanlığı daha da körükleniyor. Gökay Akbulut ve Magdeburg saldırısından sonra artan ırkçı eylemler de bunun bariz göstergesidir. Sadece faşist ve ırkçı partiler değil, muhafazakar ve sosyal demokrat partiler de ırkçılığı körüklüyor. Ve maalesef Yeşiller de Sahra Wagenknecht (BSW) de bu değirmene su taşıyor, katkı sunuyor. Özellikle Yeşiller ve BSW, Türkiye ve dünyanın diğer ülkelerindeki ulusalcılar gibi, seçimlerde oylarını artırabilmek için göçmen düşmanlığını politikalarının merkezine koyuyor.

Her alanda faşizme karşı durulmalı

Faşizme ve ırkçılığa karşı duruş, her yer ve zamanda çok önemlidir. Dün, 27 Ocak 1945’te Auschwitz Toplama Kampı’nın Kızıl Ordu tarafından kurtuluşunun ve yine önümüzdeki 8 Mayıs da Hitler Faşizminin yıkılışının 80’inci yıldönümü. 30 Ocak 1933 gibi, bu iki tarih de insanlık için önemli tarihi dönemeçlerdir.

Faşizm gibi, ülkemizin ve diğer ülkelerin en büyük belalarından biri de ulusalcılıktır. ”Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı gibi ulusalcı ve faşist sloganlar da yasaklanmalıdır. “Ümit Özdağ gibi ırkçı faşistler cezalandırılmalıdır. Ne iktidardaki AKP-MHP gibi faşistler ne de muhalefetteki CHP, İYİP ve Zafer Partisi gibi faşistlere ve ulusalcılara destek tercihimiz olamaz. Ulusalcılık, sömürgeciliğin, faşizmin ve ırkçılığın yedek gücüdür.

Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında, faşizme karşı mücadeleyi büyütmek, yalnızca geçmişin hatalarını anlamakla değil, bugünün gerçeklerini cesurca karşılamakla mümkündür. Faşizmin bir daha asla iktidara gelememesi için, anti-faşist mücadeleye her alanda aktif katılım göstermeliyiz.


Hüseyin Şenol – 28.01.2025

Tags: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑