Homonasyonalizme karşı Onur Yürüyüşü ve LGBTİ+ mücadelesi | Nazlı Top
Fransa’da bu haziran ayında düzenlenecek Onur Yürüyüşü’nün afişi, yalnızca LGBTİ+ hakları için değil, aynı zamanda Filistin dayanışması ve aşırı sağa karşı net bir politik duruşla gündem oldu. Inter-LGBT federasyonunun hazırladığı afişte, “Bütün ülkelerin queerleri, gerici enternasyonaline karşı birleşelim!” sloganı ve bir neo-faşist figürün boynundan çekildiği bir çizim yer alıyor. Bu açık siyasi tavır, aşırı sağ ve bazı siyasi aktörlerin hedefi haline geldi. Ulusal Birlik Partisi’nden (RN) bazı eşcinsel milletvekilleri afişi “aşırılık” olarak nitelendirip LGBTİ+ hareketinin “gerçek sorunlarını” görmezden geldiğini öne sürdü. Bu eleştirilere bazı LGBTİ+ grupları ve transfobik aktivistler de katıldı. Île-de-France Bölge Başkanı Valérie Pécresse, afişin “şiddeti teşvik ettiğini” iddia ederek mali desteği geri çekti. Beit Haverim gibi LGBTİ+ Yahudi örgütleri de tepki gösterdi. Buna karşılık Jean-Luc Mélenchon Inter-LGBT’yi destekledi. Inter-LGBT ise afişin “internationale réactionnaire”a (gerici enternasyonal) yönelik bir alegori olduğunu, sembollerin Macaristan ve Bulgaristan’daki yasaklı Onur Yürüyüşlerine gönderme yaptığını açıkladı.
Onur Yürüyüşü’ne verilen kamu desteğinin bu şekilde geri çekilmesi, devletin koşullu “hoşgörü”sünü bir kez daha gözler önüne serdi. Bu durum, LGBTİ+ mücadelesinin burjuva düzeni içinde siyasetsizleştirilip, sisteme uyumlu bir alana hapsedilmek istendiğinin açık göstergesidir. İşte tam bu noktada homonasyonalizm kavramı kritik önem taşır. Homonasyonalizm, LGBTİ+ haklarının ulus-devletler tarafından kendi ulusal çıkarları doğrultusunda araçsallaştırılması, siyasetten arındırılarak ırkçı, milliyetçi veya emperyalist politikaların meşrulaştırılmasında kullanılması ve toplumsal adalet mücadelesinden koparılıp dar bir kimlik politikasına indirgenmesidir.
Bu yöntem yeni değil. Feminist hareket de benzer baskılarla karşılaşıyor. Bu yıl Paris’te planlanan radikal feminist yürüyüş, “pro-Filistin grupların katılacak olması” gerekçesiyle yasaklandı. Kadınların ve LGBTİ+ bireylerin politize olduğu, ezilen halklarla dayanıştığı her eylem, burjuva devletin tahammül sınırlarını aştığında yasaklarla karşılaşıyor. LGBTİ+ mücadelesi, kapitalizmin ürettiği çok katmanlı baskılara (cinsiyet kimliği, cinsel yönelim, sınıf, etnisite) karşı verilen bir mücadeledir. LGBTİ+ bireyler yalnızca kimlikleri nedeniyle değil, aynı zamanda mensup oldukları sınıfın getirdiği sorunlarla (yoksulluk, konutsuzluk, sağlığa erişim) da yüz yüzedir. Gerçek özgürlük ve kurtuluş, devletin veya sermayenin kırılgan desteğinde değil, sisteme karşı örgütlü, bağımsız ve devrimci bir hatta mümkündür.
Bu bağlamda, Paris banliyösü Saint-Denis merkezli “Banliyö Onur Yürüyüşü” (Pride des Banlieues) önemli bir alternatif oluşturuyor. Bu yürüyüş farklı etnik köken ve sınıfsal geçmişlerden gelen LGBTİ+ bireyleri bir araya getiriyor. Yalnızca cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği haklarını değil, sağlık hizmetine erişim, konut hakkı ve ırkçılıkla mücadele gibi temel toplumsal sorunları da gündeme taşıyor. Çok boyutlu bir direniş hattı inşa etme çabasını somutluyor. Onur Yürüyüşleri salt kutlama alanları değil, politik direnişin örgütlendiği zeminlerdir. Onur, bireysel kimlik ifadesinin ötesinde, eşit, özgür ve sömürüsüz bir dünya talebinin ifadesidir. Antifaşist, antiemperyalist ve sınıf temelli bir perspektiften yoksun bir LGBTİ+ mücadelesi ise, kaçınılmaz olarak sistem içi bir süs, kapitalizmin aracı haline gelir. Özgürlük ve eşitlik, ezen ve dışlayan sisteme karşı örgütlü mücadeleyle kazanılır. İşte Onur Yürüyüşü’nün bu radikal mesajı, egemenleri asıl bu yüzden rahatsız ediyor.
Nazlı Top – 09.06.2025