İmamoğlu’na özgürlük, ama faşistlerle yan yana değil! | Hüseyin Şenol
• Bugün önemli olan, bu mücadeleyi doğru zeminde ve doğru müttefiklerle vermektir. Faşizme karşı mücadele, faşistlerle yapılamaz!
• Derdimiz, bir kötünün yerine diğer bir kötüye desteklemek, oligarşinin bir kanadına karşı diğer kanadını desteklemek, burjuvazinin alternatiflerine sıkışıp kalmak olamaz…
Ekrem İmamoğlu, iktidarın baskıları ve siyasal mühendislik çabalarının odağında kalmaya devam ediyor. Onun etrafında toplanan muhalefet ise, ne yazık ki, tarihsel dersleri yeterince iyi okumuyor. Saraçhane’de ya da başka bir yerde, bir araya gelen muhalifler arasında faşistler ve ırkçılar varsa, burada gerçekte bir demokrasi mücadelesinden söz edilebilir mi?
CHP, ne tam anlamıyla demokratik bir parti ne de tam anlamıyla faşist bir yapıdır. Ancak içinde ciddi sayıda faşist ve ırkçı unsurlar barındırması, onun ilerici bir değişim sağlayamayacağını gösteriyor. Bugün İmamoğlu’na yönelik baskılara karşı demokratik bir duruş almak gereklidir, ancak bu, faşistlerle yan yana durmak anlamına gelmemelidir.
Eğer Saraçhane’de bu ortam yoksa, başka alanlar da var. Faşistlerle yan yana durmak provokasyona da davettir.
Faşistlerle aynı kareye girmek tarihsel hatadır
Tarih boyunca faşizmle mücadele eden devrimci sosyalistler, asla faşistlerle aynı safta olmamışlardır. Hitler’in Almanya’da yükselişini engelleyemeyen sosyal demokrat SPD’nin tarihi hatası ortadayken, bugünün Türkiye’sinde de benzer bir tabloya düşülmemelidir. AKP-MHP bloku karşısında bir alternatife ihtiyaç vardır, ancak bu alternatif faşist unsurlarla birlikte inşa edilemez. Türkiye’nin sol ve demokratik güçleri, faşizmle gerçekten mücadele edecekse, kendisini düzenin “sol” kanadı CHP’yle ve özellikle de onun ırkçı ve faşist unsurlarıyla arasına net bir mesafe koymalıdır. Ortakları faşist İyi Parti ve Zafer Partisi’yle de tabii ki.
“Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” gibi sloganlarının atıldığı, Mansur Yavaş, Muharrem İnce gibi faşist ve ırkçıların olduğu yerde yurtseverler ve devrimci sosyalistler ol(a)maz. Bizden onları dinlememiz ve sessiz kalmamız beklenemez. Ya engeller, ya da o alandan çekiliriz. Sessiz kalmamak ve provokasyona ortak olmak için bu tavır doğru tavır olacaktır. Ki sürekli belirttiğim gibi; ülkenim alan ve sokakları çok. Newroz’da tüm ülkede meydana çıkan milyonlar buna en iyi örnektir. CHP yine yoktu. ama en azından mesaj gönderdiler. Hem de kutlamayı Kürtçe olarak “Newroz piroz be” diyerek bitirerek.
Bugün, şimdilik son kez Saraçhane mitingi gerçekleştirilecek. Ve İmamoğlu buyurdu: “Saraçhane’de çeşitli siyasi bayraklar değil, sadece Türk Bayrağı olmalıdır.”
Sanki bugüne kadar çok azdı ve sanki iktidarda başka bayrak var.
Çok sorulduğu için, bininci kez söyleyeyim: CHP faşist bir parti değildir, ama Türkiye halklarına verdiği zarar, gerçekleştirdiği katliam ve soykırımlarda en çok payı olan bir devlet partisidir. Devrimci, ilerici ve yurtseverlerin seçeneği olamaz.
Saraçhane’deki hata?
Saraçhane’de yan yana gelenler arasında Mansur Yavaş, Muharrem İnce gibi isimlerin varlığı, bu eylemliliğin meşruiyetini tartışmalı hale getiriyor. Kürt halkına düşmanlıkla bilinen, ırkçı söylemleri ile öne çıkan bu figürlerin bulundukları bir mitingde, sosyalistlerin ve yurtseverlerin de olması beklenemez. “Neden Kürtler yok?” sorusundan önce “Neden Mansur Yavaş var?” diye sormak gerekir. Kürt halkına yönelik baskı politikalarını destekleyen ve faşist söylemleriyle bilinen isimlerle aynı sahnede olmak, demokrasi mücadelesine kazandırmaz, bilakis zarar verir.
Ayrıca CHP’nin kendi içindeki faşist unsurları temizlemesi, ilerici ve devrimci unsurlarla bir araya gelmesi gerekir. Ancak bu noktada da ciddi bir eksiklik var. CHP, bir yandan faşistlerle ittifak yaparken, diğer yandan sosyalistlere ve yurtseverlere mesafeli duruyor. Bu da CHP’nin gerçek niyetini sorgulamamızı gerektiriyor. Geçmişte de görüldü ki, CHP devrimci ve yurtsever harekete daima mesafeli durdu ve hatta çoğu zaman ezmeye de kalktı.
Dünyada faşistlerle birlikte yürüyen sosyalistler yokken, Türkiye’de bunun tersini yapmak ve ateşli bir şekilde savunmak, aslında güçsüzlüğün ifadesidir. Örneğin geçtiğimiz gün Stuttgart’ta Nazilere karşı duran antifaşistlerle övünürken, Türkiye’deki faşistlerle omuz omuza, yan yana durmamız nasıl beklenir ve istenir? Kaç seçimdir bu yönde propaganda yapar, destek ve oy çağrısı yaparsan farklı bir anlayış bekleyemezsin. Ondan sonra on yıllarca, CHP’ye giden ve onun içinde eriyen kitlenin yeniden kazanmaya çalışmak zorunda kalırsın. Bu kaçıncı tarihi hata…
DEM ve CHP: Karşılıklı güvensizlik sarmalı
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’ye duyduğu güvensizlik nedeniyle İmamoğlu’na yeterince sahip çıkmamakla eleştiriliyor. Oysa unutulmamalı ki, İmamoğlu iki seferdir DEM’in dolaylı desteğiyle seçildi. Ancak CHP’nin Newroz gibi kitlesel halk etkinliklerine gereken ilgiyi göstermemesi, bu güvensizliği daha da pekleştiriyor. Bir de Mansur Yavaş gibi faşistlerin Kürt düşmanlığı da ayrı bir sorun.
Bu noktada da CHP’nin samimiyeti tartışmalı hale geliyor. Bir yanda DEM’in desteğini almak için sessiz diplomasi yürüten CHP, diğer yanda kendi kitlesine hitap ederken milliyetçi vurgular yapmaktan kaçınmıyor. Böylesi bir çifte standart, toplumsal muhalefeti zayıflatıyor ve AKP-MHP bloğunun ekmeğine yağ sürüyor. DEM Parti de bu durumu görerek, CHP’ye karşı daha net bir tavır alabilir. Ancak, bu tavrı alırken topyekûn yeni bir “muhalefet çizgisi” yaratmak da gerekir.
DEM’in temkinli davranışı anlaşılır gibi olsa da, ben başından beri ürkek davranmasını eleştiriyorum. Farklı bir alanda veya alanlarda duruma daha geniş tepki verebilir. Newrozlarda değinmiş olsa da yeterli değildir. “Süreç” de hesaplanmalı tabii ki.
Topyekûn direniş şart!
Saraçhane gibi gösteriler, sembolik önem taşısa da, tek başına yeterli değildir. İmamoğlu’na yapılan baskılar, AKP-MHP bloku dışında da Türkiye’deki oligarşik yapının kendi iç çekişmesini gösteriyor. Ancak faşistlerle bir araya gelerek mücadele edilemeyeceği gibi, sadece belirli alanlara sıkışıp kalmak da yanlıştır.
Topyekûn direniş çağrısı yapmak, sadece bir kişiye ya da bir partiye sınırlı kalmadan, tüm ezilenleri kapsayacak şekilde örgütlenmek gerekir. Unutulmamalıdır ki, mücadele faşizme karşı veriliyorsa, faşistlerle yan yana durarak kazanılamaz! Bunun yerine, Türkiye’deki tüm devrimci, sosyalist, yurtsever ve ilerici güçlerin ortak bir mücadele hattı oluşturması gerekiyor. Ancak böyle bir birliktelikle, hem mevcut faşist iktidarın (hükümetin) yıkılması hem de yeni bir düzenin inşa edilmesi mümkün olabilir.
15 Temmuz Erdoğan Darbesi devam ediyor. Mücadelemiz sadece İmamoğlu ve Saraçhane ekseniyle sınırlı kalamaz, kalmamalı. Derdimiz, bir kötünün yerine diğer bir kötüye desteklemek, oligarşinin bir kanadına karşı diğer kanadını desteklemek, burjuvazinin alternatiflerine sıkışıp kalmak olamaz…
Yurtseverler, bir kısım sosyalistler, ilericiler, demokratlar ve diğer ötekiler kaç seçimdir desteklediği CHP’ye daha mesafeli davranmalı, kendi öz gücüne güvenmelidir.
Bugün önemli olan, bu mücadeleyi doğru zeminde ve doğru müttefiklerle vermektir. Faşizme karşı mücadele, faşistlerle yapılamaz!
Hüseyin Şenol – 25.03.2025