İnsanlıktan çıkarılan insan ve Alevi örgütlenmesinin dönüşümü | Turgay Çelik
İnanç ve ilkelerin yerine çıkar ilişkileri geçtiğinde, yol yoldan çıkar; şimdi dürüst duruşun sesini çoğaltma zamanı…
1980’lerden bu yana dünyada büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Emperyalist-kapitalist sistem, yalnızca ekonomileri değil, toplumları ve en önemlisi insanın kendisini dönüştürmeyi hedefliyor. Bu sistemin en etkili olduğu yer ise insanın ruh dünyası, vicdanı ve ilişkileridir. Bugün artık bireyciliğin, çıkarcılığın ve sahte uyumun hâkim olduğu bir insan modeliyle karşı karşıyayız.
Bu model yalnızca dünyayı değil, bizim içimizi de sardı.
Sol ve sosyalist hareketler yıllarca “yeni insan” modeli düşüncesini sürekli dillendirdiler; ama insana dokunamadılar. Toplumu dönüştüremedikleri gibi, bireyin kendisinde de bir karşılık bulamadılar. Oysa emperyalist sistem bunu başardı. Kitleleri yönetmenin en etkili yolu, onları sorgulamayan, sadece itaat eden; okumayan ama inanmayı seven bireyler hâline getirmekti. Ve bunu sistematik biçimde başardılar.
Ezberleyen
ama okumayan,
İnanan ama araştırmayan,
İtaat eden ama sorgulamayan.
Bugün
ne yazık ki toplumsal yapı içinde, hatırı sayılır sayıda bu niteliklere sahip
insan tipleri var.
Ve bu “yeni insan modeli”, yalnızca bireyi değil, ilişkileri de
şekillendirdi. Herkesin herkesle yüzeysel olarak iyi geçindiği, ancak kimsenin
kimseye gerçek bir dostluk ya da yoldaşlık duymadığı bir yapıya dönüştük.
Ekonomik getirisi olmayan hiçbir ilişki anlamlı görülmez oldu. Herkes kendi
gemisinin kaptanı; birlikte yol almak fikri, dayanışma ve cem olma
bilinci adeta tarihe karıştı.
Bu
tablo, Alevi toplumu için daha da derin bir kırılmayı ifade ediyor.
Çünkü Alevilik, özü itibarıyla insana dokunan, insanı merkeze alan; yol
kardeşliğini, rızalıkla bir arada yaşamayı esas alan bir inançtır. Ancak bugün
bu değerler aşınıyor. Örgütlenme adı altında kurulan yapılarda artık ilkeler
değil, kişiler; yol değil, çıkar ilişkileri belirleyici hâle geliyor.
Sivas
Katliamı’ndan sonra küllerinden doğan Alevi örgütlenmesi büyük umutlar
taşıyordu.
Aleviler, tarihsel acılarından yola çıkarak yeniden kendini var etmek
istiyordu. Ancak örgütlenme sürecinde sistemin kodlarının içeriye sızmasına
engel olunamadı.
Bugünkü örgütlülük, inancı yaşatma çabasından çok, “Kim kimin yanında, kim kime
karşı, kim hangi koltukta oturuyor?” tartışmalarına sıkıştı.
Alt-üst ilişkileri zedelendi. Pir–talip bağı anlamını yitirdi.
Yol, edep, erkân konuşulmaz oldu. Herkes bir tarafa savrulmuşken, kişilik sorunları olanlar bile söz hakkı alır hâle geldi.
Yolun değerlerini savunanlar ise ya yalnızlaştı ya da hedef gösterildi.
Dürüst ve ilkeli durmaya çalışanlar, “sert”, “aykırı” ya da “uyumsuz” olmakla yaftalandı.
Oysa Alevilik, yalnızca ritüellerden ibaret değildir.
Yol, bir duruştur; bir ahlaktır.
Cem, rızalık demektir; sadece lokmalarla değil, sözle, niyetle, davranışla da paylaşmak demektir.
Bugün
ihtiyacımız olan tam da budur: İlkeli bir duruş.
Kolay mı? Hayır.
Ama eğer bu toplum, temiz bir geçmişten gelen öğretileri yaşatacaksa, önce
kendi içini arıtmalı, kendisiyle yüzleşmelidir.
Yanlışa
“doğru” denilmesin diye konuşanları susturmak, inancın kendisine zarar verir.
Yol, doğruya sahip çıkar.
Bu
nedenle ilkeli insanlar yalnız bırakılmamalı; tam tersine, desteklenmelidir.
Aksi hâlde bu dönüşüm devam eder; inanç, çıkar ilişkilerinin aracı hâline
gelir; örgütlülük, kişisel iktidar alanına dönüşür.
Ve yol, yoldan çıkar.
Bugün,
doğru durmaya çalışanların işi zor.
Ama yine de en çok onların sesine ihtiyacımız var.
Çünkü bu sesi yitirirsek, sadece bugünü değil, geleceği de kaybederiz.
Aşk ile
Turgay Çelik – 05.07.2025