İşgal, imhacı devlet sistemi ve erkeğin sistemle benzeşmesi | Gül Güzel
Berfin’in (anonim isim) bitmeyen korkusunun kısa hikayesini harf ve kelimeler yettiğince dile getirmeye çalışacağım. Berfin’inin aşağıdaki kısa hikayesi, binlerce Kürt kadının benzer hikayelerinden sadece bir tanesi…Benim de dahil!!!
Berfin artık, Avrupa’da yaşıyor. Türkiye’deki Tekçilik zihniyeti üzerine kurulan Devlet sistemi tarafından Kürt halkına yaşatılanlardan dolayı, kaçıp geldiği bu ülkede de, yaşatılan o korkularından asla kurtulamıyor. Devletin şiddet ve gaspçı sisteminin mağduru olan Berfin, bu sisteme zihniyet olarak benzeyen eşi tarafından da kendisine yaşatılanlardan dolayı horlanıp, farklı şiddete uğruyor, mağdur ediliyor, dışlanıyor. Günlük yaşamı bir zindandan ibaret olan Berfin’nin tedavi gördüğü bir kurumda, kendisini sözlü dinleme metoduyla tedavi etmeye çalıştık. İşte bu sözlü diyaloglardan sadece bir seansda ki konuşmamızdan oluşan kısa hikayesini katkısız olarak okurlarımıza yazı dilinde, Berfin şahsında, kadınlara yaşatılan mağduriyetlerden dolayı aramızdaki sessiz Berfin’leri de zikrederek, sunmak istiyorum:
– Berfin iyimisin?
Mm iyiyim galiba. Ama başımın sağ tarafı çok ağrıyor.
– Bugün iyi görünüyorsun. Sanki daha canlısın.
Bilmem…???
– Kaç çocuğun var?
(uzun bir süre düşündükten sonra) Dokuz.
– Nasıl 9?. yani 9 çocuğun mu var?
(konuşmadan başıyla evet işareti)
– Kızın bugün gelip seni gördü mü?
Hayır. Işte. Rojin diyor ki, sabah çalışınca, akşamları; akşam çalışınca da sabahları seni görmeye gelirim.
– Yani, her gün seni görmeye geliyor.
Evet.
– Çocukların seni çok seviyorlar değil mi?
Çocuklarım bana çok değer veriyorlar, bakıyorlar. Yoksa ben kendi kendime bakamam ki. Ben her şeyi unutuyorum. Yemeği ocakta bırakıp, odada oturuyorum. Sonra yemek yanıyor. O yüzden eşim benimle artık konuşmuyor. Sen delisin diyor. Sen kafayı yemişsin diyor. Benim olduğum odada bile oturmuyor. Beni görmemek için kendine ev arıyormuş, taşınacakmış…
– Peki sen onun evden gitmesini istiyormusun?
Hayir. Ama o beni artık istemiyor. Bana deli diyor hep.
– Peki çocukların?
Çocuklarım olmazsa, ben yaşayamam ki. Ben kızım için çok korkmuştum. O zaman çok küçüktü. Hep korkup onu saklıyordum. Ona bir şey olmasın diye. Bana yaptıklarını ona da yaparlar diye hep çok korkuyordum. Babasının hiç bir şeyden haberi yoktu ki(!). Çocuklar onu hiç bilmiyorlar ki. Gözlerini açtıklarından beri, hep beni gördüler. Onun için, bana çok değer veriyorlar. Onun(eşi) kuzeni vurulduktan sonra, o bizi köyde bırakıp, buraya kaçtı. Ben nerede olduğunu bilmiyordum. Ama askerler hep gelip ‘’sen biliyorsun, onun nerede olduğunu söyle’’diye bana çok eziyet-işkence…!!! ettiler, senelerce…
– Sana çok mu kötü davrandılar?
Hmm çok mu kötü? Neler yapmadılar ki? Yapmadıkları kötülük kalmadı ki. Ama ben hep çocuklarım için korkuyordum. Ya çocuklarıma bir kötülük ederlerse diye korkudan ölüyordum. Geceleri hiç uyumuyordum. Çocuklarımı bekliyordum. Köye askerlerin geldiğini duyunca, hemen onları samanların arasına saklıyordum; bulmasınlar diye. Öteki iki kızım evlenmiş, başka köydeydiler. Ama küçük kızım için çok korktum. Bu korku beni deli ediyordu. Beni öldürsünler, ne kötülük ederlerse etsinler, ama kızıma değil. Ona birşey yapmasınlar diye hep dua ediyordum.
Eşimin nerede olduğunu gerçekten bilmiyordum. Ama sen biliyorsun, ama söylemiyorsun! diye senelerce gelip bana yapmadıkları kötülüğü bırakmadılar. Eşim şimdi beni beğenmiyor, bana deli diyor. Ama, bizi köyde bırakıp kaçtığı için, benim bu hale geldiğimi hiç düşünmüyor. Bizi niye o zaman korktuğundan bırakıp, senelerce orda çocuklarla yalnız bıraktı?. Çok sefillik çektik. Hiç bir şeyimiz kalmadı. Evimizi yıktılar. Ondan sonra da yaktılar. Hayvanlarımız çoktu, ama hepsini öldürdüler!. Yoksulluktan perişan olduk. Çocuklarımla çok kötü günler- seneler geçirdik. Çocuklarım daha küçüktüler. Onun için belki, şimdi hatırlamazlar.
– Olur mu?. Çocuklar küçük de olsa, yaşadıklarını hatırlarlar.
Bilmiyorum?.
– Peki köyde herkese mi bunları yaptılar?
Tabii. Onun için, köyde 2-3 ev kaldık. Çoğu insanlar öldürüldü. Diğerleri de evleri yakılıp yıkıldığı için, mal-davarları öldürülüp ziyan edildiği, bağ-bahçe ve tarlaları hep telef edildiği için kaçıp gittiler.
– Peki birbirinize yardım ediyormuydunuz?
Tabii. Başka nasıl yaşayabilirdik ki?.
– Peki size yapılan kötülüğü de birbirinize anlatıyormuydunuz?
Anlatıyorduk. Ama herşeyi değil. Kötü şeyleri (!?) anlatamıyorduk birbirimize de. Birbirimizden utanıp saklıyorduk.( dakikalarca sadece ağladı. Gözlerini hiç açmadan. Bizden de utanırcasına)
– Peki hiç malınız kalmadı mı?
Neyimiz kaldıkı, malımız da kalsın.
– Yani?
Ruhumuz, bedenimiz, onurumuz, şerefimiz, namusumuz… Daha neyi söyliyeyim ki?
– Peki simdi burada da korkuyormusun?
Evet. Kızım için hep korkuyorum. Ya ona birşey yaparlarsa. Ben her şeyimi vermeye, yani canım var sadece; onu da vermeye hazırım. Tek kızıma bir şey yapmasınlar.
– Ama sen şimdi burdasın. Bak yanında biz variz. Burası Türkiye değil. Niye öyle korkuyorsun?.
Ben onlara güvenmiyorum. Onlar her yere geliyorlar. Çocuklarıma kötülük yaparlar. Onun için, onlardan çok korkuyorum…!
(Konuşmalar düzeltilmeden, orijinal hali bırakıldı.)
Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 27.05.2025