Makaleler

Published on Nisan 13th, 2025

0

Müslümanlar ve Hristiyanlar için tanrı | Gül Güzel


Bu inançsal anlamlar, yani ‘’Müslüman Allah, Tanrı – Hristiyan Gott/God’’böyle adlandırılabilinir mi? bilmiyorum. Bunu yanlız ben değil, kanımca dünya nüfusunun çoğu da, hala tam olarak bilemiyor.

21.yy.da, çok tanrılı dinlerden, Mono-theoloji(tek tanrılı dinler)’e geçildiğine inanan(!) bizler, neden acaba, halä Allah- Gott ayırımını yapıyoruz?.

 Müslümanlığa inananlar, ‘’Allah tek tanrıdır’’ derken, Hristiyan alemi de tek ‘tanrı Gott(God)’ur’ demeye ve bu konuda iddia etmeye devam ediyor.

Moses(Musa)’ın Mısır’daki köleler ile birlikte gelip, yerleştiği kutsal topraklarda, çok tanrılılık, bir süre sonra red edilerek, diğer bütün dinleri temsil eden tanrısal semboller yıkılıp-yakılarak yok edildi. Ve bunun yerine İsrail halkının tek tanrısı-‘Mono-theoloji’ (Gott) YHWH(YAHE) kutsallaştırıldı. Yahe, beş Kutsal kitapta yer aldı ve öyle de kaldı. Ama, kutsal kitaplarda yer alan bu tanrı adı, sadece yazılı haliyle kaldı. Sözlü söylenmesinden bile sakınıldı. Sözle söylenseydi, acaba kutsallığı yitirilir diye mi düşünüldü? bilinmiyor. Bu sorunun cevabı hala pek net değil. İsrail halkının tanrısı, Yahe(YHWH) nerden, nasıl oluştu diye cevabı net olmamasına rağmen, yakın süreçte bu sorular, bir çok arkeoloji ve theoloji araştırması sonucu varılan bilgilerle netlik kazanıyor. Buna göre, Mısırdan gelip, kutsal Kudüs toprakları üzerinde kurdukları tapınak ve çok tanrılı dinler sürecini yaşayan İsrail halkı, kutsal kıral David zamanından sonra, Kutsal David’in süresinde (M.Ö.721, 606 ve 586) İsrail’e gelen Asur kralları bütün tapınakları yıkıp-yaktıktan sonra, İsrail halkını esir alarak, Babilon topraklarına götürürler. Orada baskı altında, esir olarak yaşayan İsrail halkına, Hz. İbrahim özgür yaşama ve inanma ortamını sağlar. Bu süreçte de çok tanrılılıktan kırdıkları diğer tanrı sembollerini ve yazılı dilde YHWH(YAHE) adlı tanrıya inanan esir İsrail halkı, bu tanrısını düşünce ve ibadetlerinde sürdürür. İnsanın aklına, Mezopotamya toprakları üzerinde yaşayan Hz. İbrahim, acaba kürtçedeki Ana (Yade) sözünden esinlenerek mi, İsrail halkı tanrısına bu adı verdi diye düşünmemesi de elde değil.

İbrahim peygamber, Mezopotamya toprakları üzerinde yaşadıkları bu süreçde, İsrail halkının diğer halklardan ayrı tutulması ve tanınması için, doğan erkek çocuklarını da Sünnet ettirme geleneğini uyguladı. Yani, sünnet, İsrail halkına ait bir kutsallıktır. Bütün bunlar, mitolojinin yanısıra, akreoloji ve theoloji araştırmalarına dayanılarak söylenen şeyler ve aynı zamanda gerçeğe de çok yakın ve uygun aslında.

Hiç bir şekilde tanrılar konusunda anlaşamayan ‘’en son tanrı Allah’tır. Bütün dünya alemi Allah’a inanmak zorundadır’’ diyen Müslüman alemine karşı, ‘’Gott (God) en son tanrıdır. Bütün dünya alemi Gott’a inanacaktır’’ diyen, Hristiyan alemi. Bu iki inanışın halkları ve dini önderleri, tek tanrıyı Allah veya Gott’da bütünleşemiyor ama, sünneti, hepsi kendine reva görüp, kabullenek, kutsallaştırıyor. Aynı zamanda erkek cinsinin bütünleyici tavrı olarak kabul ve rağbet görüyor. Peki şimdi bu kadar birbirine zıt ve aynı zamanda iç-içe karışmış inanç ve geleneksel sonuçları, hangi tanrıya ve inanca mal edebiliriz demek gerekmez mi? Yani Sünnet, Müslüman Alaha’a inanan halklarına mı, yoksa Hristiyan Gott’una inanan halklarına mı ait? Yoksa her ikisine mi?(!)

Diğer bir şey ise; İsrail halkının tanrısı YHWH (YAHE) ana anlamına geldiğine göre, Kürtçedeki Yade (anne) ile bağdaştırılabilinir mi? O zaman, İsrail halkı, M.Ö. yıllarında Anaerkil çağını ve Mezopotamya kültürünü mü yaşıyordu ki, tanrısına ‘’ANA’’ adını verdi?. Bütün bu soruları naçizane olarak, tamamiyle şimdi cevaplamamız mümkün değil. Ama devam eden tarihi araştırmaların, bu tür sorulara da, yakın süreçte cevap bulacağına inanıyor ve umut ediyorum.

Şimdiye kadar İncil ve Tevrat gibi kutsal kitapların içeriğinin dışında, hristiyanlık inancı konusundaki theologi araştırmaların hiç bir neticesi dünya halklarına açıklanmaz ve saklı tutulurken, bugün artık yıkılan bu tabular neticesinde, bir çok gerçek geçmişin tarihini öğrenmemizi de mümkün oluyor.

Gelinen aşamada, İsrail’in, Fırat-Dicle arası toprakları, buna Irak, Türkiye, Suriye ve Lübnan’ı da eklemek gerek ki, İsrail halkı için kutsal olduğunu düşündüğünü ve İsrail’in siyasi yaptırımı, bu topraklara sahip olmak için, hangi araç-gereçlerini kullandığını… da biliyoruz. Ama, bu coğrafyanın aynı zamanda, İslam halkları için de, çok büyük bir anlam ve kutsallığı olduğu gerçeği göz ardı edilebilinir mi?. Bu kutsallıklar yüzünden insanlar, savaşmadan bu tarihi vadiyi birlikte koruyamazlar mı?  O zaman, insanlık ve tarihe çok daha büyük bir hizmet etmiş olmayacaklar mı?. Eğer bu durum, 21.yy.da iyi anlaşılmazsa, herhalde insanlık, beş bin yıl daha Allah- Gott kavgası yapmaya devam edecek. Müslümanlar Allah’ı nasyonal değil, evrensel olarak savunurken, aynı şekilde Gott’u savunan Hristiyan alemi de, tek tanrılı (Mono-theoloji) inancına geçerek 21.yy’da Allgot’da buluşamaz ve en azından Tanrılar sorunu olmayan, farklılıklar olarak özgürce bir arada inanç ve kimliklerimizle savaşsız bir şekilde yaşamaya devam edemez miyiz?…

Yeri geldikçe hepimiz zaman zaman ‘‘Yerin-göğün tek bir yaradanı vardır’’ demiyor muyuz?. O zaman bence, Allah-Gott-Tanrı insanların inancından daha etkin ve güçlü bir yer alır. Zaman  Allgotah  zamanıdır ve inançlara dayalı savaşlar, gasp ve katliamlar artık olmasın diyorum.


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 13.04.2025

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑