Makaleler

Published on Mayıs 11th, 2025

0

SEM’in, iltica talebimi reddediş gerekçesi | Halil Gündoğan


İsviçre Göç Müsteşarlığı (State Secretariat for Migration -SEM-), 29 Temmuz 2021 tarihli kararında, iltica talebimi reddedişinin temel gerekçesini şu mantık üzerine oturtmuştu: Cezanı tamamlayıp salıverilmişsin. Kalan 6 yıllık cezan ise 5 yıl örgütlü siyasi bir suça karışmama koşuluna bağlanmış. Sen de karışmazsın ve böylece cezanın bütününü tamamlamış olursun. Hakkında açılmış yeni herhangi bir soruşturma ve kovuşturma da yok. Kitapların hakkında herhangi bir yasal işlem de yapılmamış şimdiye kadar. Bu da demek oluyor ki Türk Devleti seninle uğraşmıyor. Yeni bir suç işlemediğin sürece de seninle uğraşmayacaktır. Askere gidip gitmemen bizi ilgilendirmez. Çünkü bu hem iltica gerekçesi sayılmıyor ve hem de askerlik sorununda karşılaşacağın cezalar siyasi muhteva taşımaz. Gidip, öngörülen kurallar çerçevesinde askerliğini yapman halinde hiçbir sorun kalmaz. Özetle bütün bunlar, Türkiye’ye dönmende herhangi bir riskin bulunmadığını gösterir.

Evet, SEM bu mantık ve argümanlardan hareket ederek iltica talebimi kabul etmemiş ve İsviçre’yi terk etmem kararı almıştı…

Mahkeme öncesi yapılan iki mülakatta, Türk Devleti ve özel olarak da iktidardaki dinci-faşist blokun hukuk tanımaz keyfi tutumunu ve özellikle de kendisine ve icraatlarına bir şekilde eleştirel yaklaşan muhaliflere karşı acımasız bir sindirme ve yok etme politikasıyla hareket ettiğini anlatmıştım. Bunu, güncel yüzlerce örneği üzerinden somutlamıştım da. “Kürsü dokunulmazlığı” bulunan parlamenterlerin onlarcasının, sırf bu eleştirel tutumlarından ötürü hapse atıldıklarını emsal göstermiştim. Bunların tamamının da “terör örgütüyle bağlantılı” olduğu sahte gerekçeleriyle hapsedildiklerini anlattım. Bütün bu örnekleri, Türkiye’deki siyasi ortamı biraz daha somut olarak ele almaya çalışmaları için vermiştim. Ve buradan kendi durumumu izah etmiştim. Türk Devleti’nin düşüncesine göre Halil Gündoğan özetle: “İflah olmamış, yaptıklarından pişmanlık duymamış, tam aksine devlet ve vatan düşmanı yıkıcı bölücü düşünceleri temelinde kitaplar yazmış, azılı bir komünisttir.”

Türk Devleti tamamen böyle düşündüğü içindir ki hapisten çıktıktan sonra sürekli bir şekilde takip altında tutuldum. Örneğin, Teyzem ile birlikte gittiğimiz Ankara havaalanında “riskli yolcu” muamelesine tabii tutularak, özel olarak eşyalarım ve valizim ince teferruatlı bir aramadan geçirildi. Keza Ankara’da, bir evrak almak için dayımla gittiğimiz Genel Kurmay Başkanlığı’nda adım adım takip edildik. İlk uğradığımız ofise, bizim hemen ardımızdan sivil kişiler gidip, görevli memura: “Onlar ne sordu ne istedi?” diye sorduklarını, tekrar o ofise döndüğümüzde görevli memur korku içinde anlatacaktı. Vs. vs. Bu, SEM’in: “Türk Devleti seninle uğraşmıyor” şeklindeki iddiasının ne derece isabetli olup olmadığının en basit, sıradan bir örneğidir.

Karşılaştığım bu yoğun yakın takipten ötürü, doğum yerim olan ve de gerilla faaliyetinde bulunduğum Dersim kentine gitmemi istemedi akrabalarım ve arkadaşlarım. Çünkü orada olağan üstü sıkı koşullar vardı ve yollarda sıklıkla özel ordu birimleri yolcuları ve köylüleri durdurup kimlik kontrolleri yapıyordu. “Azılı terörist” olarak afişe edilmiş ve de tanınan biri olarak beni rahatlıkla alıp, yok edebilirlerdi. Binlerce böyle “faili meçhul” devlet cinayeti yaşandı o coğrafyada. Dolayısıyla da çevremin endişe ve korkularına saygı göstererek, annemi ve orada bulunan kardeş ve akrabalarımı ziyarete gitmekten vaz geçtim. Annemi getirdiler yakın bir başka kente de öyle görebildik birbirimizi.

SEM, benim bu gerçekliğimi kolayca es geçmeyi tercih ederek; “risk yok” dedi. Oysa Türk Devleti benimle, verdiğim örneklerdeki gibi, son derece yakından ilgileniyordu. Polisin: “Halil Gündoğan örgütsel ve devlet düşmanı yıkıcı faaliyetlerine devam ediyor” şeklinde sahte bir evrak düzenlemesi yeterliydi benim tekrardan hapse atılmam için. Hem infazımı yakıp, o 6 yıllık cezayı yatıracaklardı ve hem de örgüt üyeliğinden yeniden yargılayıp, ek bir cezadan daha hapiste tutacaklardı. Ya da yasal bir panelde, bir miting veya bir gösteride benzeri gerekçelerle göz altına alınabilir ve hapse atılabilirdim. Nitekim böyle yapıldığının binlerce örneği var. Yani ben istisna olmayacaktım.

SEM ve mülakata katılan görevlinin argümanlarından biri de “Devlet seninle uğraşsaydı, kitapların serbestçe satılmazdı. Oysa kitaplarının hiçbiri hakkında yapılan bir işlem yok.” Şeklinde ki bu fikir yürütmeydi. “Kitaplarıma ilişkin şimdiye kadar işlem yapılmamış olması, yapılmayacağı anlamına gelmez. Dinci-faşist birinin ihbar ve şikayetçi olması veya polisin, elinde bir gerekçe olması için savcılığa bunu bildirmesi yeterlidir.” Şeklinde ki itirazım da dikkate alınmadı. “Senin söylediğin sadece olasılık. Bize somut belge sun” denildi örneğin. 2024 Yılı haziran ayında tesadüfen öğrenecektik ki bir kitabım hakkında Mersin Sulh Ceza Mahkemesi ta 2018 yılında yasaklanma kararı almışmış. Ve bu kitap ta 2015 yılında basılmıştı. Yani yasaklama kararı 3 yıl sonra alınmış ve bizim bundan haberimiz dahi olmamıştı.

Keza sosyal medya ortamında bir kitabımdan paylaştığım bazı bölümler ve bir iki kısa siyasal makaleden ötürü, yine birilerinin şikayetçi olmasından ötürü soruşturma açılmış ve hakkımda yakalama kararı çıkarılmıştı.

Ben siyasi bir insanım; bir dava ve bir ideal uğruna yaşıyorum. Ve elbette bu konu ve içerikte makale ve kitaplar da yazan bir aktivistim. Yazılarım, gayet tabii ki faşizme, kapitalizme, emperyalizme, zorba ve diktatörlere, gerici yobaz dincilere, ataerkiye, sömürü ve ilhaklara, mazlum halkların katledilmelerine karşı bir isyanın ifadesi olacaktır.

“Ceza almak istemiyor ve de devletin seni rahat bırakmasını istiyorsan, bunlardan uzak duracaksın, yazmayacak ve paylaşmayacaksın” diyemezsiniz. Bunu derseniz, siz kendinizi, benim karşı olduklarımın safında konumlandırmış olursunuz. Bir hukuk görevlisi olarak sizin asli göreviniz, benim düşünce ve fikir beyan etme özgürlüğümü savunup korumaktır.

Siyasi kimliğim ve geçmiş dönem siyasi faaliyetlerimden ötürü Faşist Türk Devleti’nin intikam amaçlı beni öldürebileceğini, geçmiş örneklere dayandırarak anlatıp, Türkiye’de (ve özellikle de askere alınmam halinde) can güvenliğimin olmadığını söylediğim bir durumda; siz bunu: “Ama bu söylediğin sadece bir olasılık, ille de olacak anlamına gelmez.” diyerek, ciddiye almama tercihine sahip değilsiniz, olamazsınız da. Ama maalesef bunu da yaptınız benim şahsımda. Kendisi için en öncelikli şeylerin başında gelen yaşam güvencesi talebiyle ülkenize sığınan bir insanın bu talebini, son derece insafsız bir tarafgirlikle örtbas etmeyi tercih ettiniz.

Askerlik sorununda ileri sürdüğünüz argümanları ise, zaten ayrıca yazdığımdan, bunları burada da tekrarlamama gerek yok.

Beş buçuk yıllı bulmuş olan bu fiili cezalandırma tutumunuzu umarım bu vesileyle gözden geçirir; adil ve isabetli bir karar verirsiniz.


Seçtiklerimiz: Halil Gündoğan – 11.05.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑