Sığınmacılar: Gerçekten hangi yardımları alıyorlar? Cumali Yağmur
Bugünkü yazımda, insanların neden ülkelerinden ayrılarak iltica etmek zorunda kaldıklarını ve bu süreçte özellikle sosyal medyada sıkça rastlanan yanlış bilgilendirmeler ile ilgili gerçekleri ele almak istiyorum. Kamuoyunda, sığınmacıların Almanya’da yaşayan vatandaşlardan daha fazla para aldığı, diş tedavilerinin ücretsiz olduğu ya da devletten lüks yardımlar aldıkları gibi pek çok asılsız iddia dolaşmaktadır. Oysa gerçek çok daha farklıdır ve bu farklılığı anlamak için öncelikle insanların ülkelerini terk etmelerinin ardındaki sebepleri bilmek gerekir.
İnsanlar çoğunlukla politik baskılar, savaşlar, dini veya etnik kimliklerine yönelik tehditler ya da yaşadıkları çevresel felaketler nedeniyle ülkelerinde yaşayamaz hale gelerek Avrupa ülkelerine sığınma talebinde bulunurlar. Bu insanlar geldikleri ülkelerde genellikle belirli bir meslek sahibi değildirler ve geçimlerini sürdürebilmek için sosyal yardım sisteminden destek alırlar. Ancak bu destekler toplumda sanıldığı gibi yüksek meblağlar değildir. Sığınmacılar, başvurularının alınmasından itibaren sosyal yardımlardan yararlanma hakkına sahip olurlar fakat bu yardımlar oldukça sınırlıdır. Yalnız yaşayan bir sığınmacı ayda 410 Euro alma hakkına sahiptir. Partneriyle ya da ailesiyle yaşayanlar için bu miktar daha da azalır çünkü birlikte yaşadıkları varsayılarak ortak harcamalardan tasarruf edebilecekleri düşünülür. Çocuklar ise yaşlarına göre 278 ile 364 Euro arasında yardım alabilir. Bu miktarla sadece yiyecek ve içecek değil, aynı zamanda giysi, ayakkabı, hijyen ürünleri, toplu taşıma bileti ve cep telefonu kontörü gibi temel ihtiyaçlarını da karşılamak zorundadırlar.
Bununla birlikte, çoğu sığınmacı bu yardımın tamamını nakit olarak alamaz. Kamplarda kalan kişiler, bu ihtiyaçlarını genellikle ayni yardım yoluyla karşılar. Yani, para yerine kantinlerden yemek ve kıyafet alabilirler. Bu durumda ise genellikle yalnızca 117 ila 182 Euro arasında bir meblağ nakit olarak ödenir. Kimi zaman tüm ihtiyaçları ayni yardım ya da değer kuponları ile karşılandığında hiçbir şekilde nakit yardım yapılmaz. Yardım miktarlarıyla ilgili bu gerçekler, sığınmacıların Almanya’daki Bürgergeld yani Vatandaşlık Parası alan bireylerden çok daha düşük destek aldıklarını ortaya koymaktadır. Vatandaşlık Parası kapsamında yalnız yaşayan bir kişi ayda 563 Euro, çocuklar ise yaşlarına göre 318 ila 420 Euro arasında yardım alırken, uygun olduğu durumlarda kira ve ısınma giderleri de devlet tarafından karşılanmaktadır.
Özellikle Ukrayna’dan gelen mülteciler, Almanya vatandaşlarıyla aynı koşullarda bu sosyal yardımlardan yararlanabiliyorlar. Sığınmacıların sağlık hizmetlerine erişimi de oldukça sınırlıdır. İlk 18 ay boyunca yasal sağlık sigortasına sahip olmayan sığınmacılar, yalnızca akut hastalık, ağrı, hamilelik ya da zorunlu aşılar gibi acil durumlarda tedavi edilebilirler. Pahalı diş protezleri gibi uygulamalar genellikle kapsam dışındadır. Örneğin, Bavyera eyaletinde sığınmacılar doktora gitmeden önce sosyal yardım idaresinden tedavi belgesi almak zorundadır. Bazı eyaletlerde ise bu zorunluluk yoktur ve kişiler sağlık kartı ile muayene olabilmektedir. Ancak 18 ay geçtikten sonra sığınmacılar sağlık kartı alabilir ve sistemdeki diğer bireylerle benzer haklara sahip olabilirler. Buna karşılık Ukrayna’dan gelen mülteciler bu kısıtlamalara tabi değildir; Almanya’ya geldikleri andan itibaren sağlık kartına sahip olurlar.
Toplumda sıkça karıştırılan bazı terimlerin de açıklığa kavuşturulması gerekir. Göçmenler, herhangi bir nedenle ülkesinden ayrılıp başka bir ülkeye yerleşen kişilerdir. Sığınmacılar, Almanya’da başvuruda bulunmuş, yani korunmaya ihtiyaç duyduklarını beyan etmiş insanlardır. Mülteciler ise sığınma başvurusu kabul edilmiş, farklı statülere sahip bireylerdir. Bu statüler arasında Anayasa’ya göre siyasi ya da dini nedenlerle sığınma hakkı kazananlar, Cenevre Mülteci Sözleşmesi kapsamında korunanlar ya da savaş bölgelerinden gelen ve ikincil koruma statüsüne sahip olanlar yer alır. Öte yandan, “Geduldete” olarak adlandırılan kişiler, başvuruları reddedilmiş olmasına rağmen örneğin hasta oldukları ya da pasaportları olmadığı için sınır dışı edilemeyen bireylerdir.
Sığınmacılar genellikle ilk etapta “toplama merkezleri” adı verilen büyük barınma tesislerinde kalmaktadır. Bu merkezlerde göç dairesi, iş ajansı, gençlik dairesi, yabancılar polisi gibi kurumların personelleri görev yapar. Amaç, sürecin hızlandırılması ve başvurusu reddedilen kişilerin hızlı şekilde sınır dışı edilmesidir. İnsanların bu merkezlerde 18-24 aydan fazla kalmaması hedeflenir ve bu sürenin ardından şehirlerde daha küçük konutlara yerleştirilmeleri öngörülür. Özellikle çocuklu aileler için özel düzenlemeler yapılır. Ancak bu merkezlerin eleştirilen birçok yönü vardır. Entegrasyonu zorlaştırdığı, insanları toplumsal yaşamdan izole ettiği ve özellikle kadınların güvenlik ve mahremiyet konularında endişeler taşıdığı sıkça dile getirilmektedir. Mevcut hükümet ise bu sorunlara dikkat çekerek çözüm arayışında olduklarını ifade etmektedir.
İnsanlar, hangi nedenle ülkelerini terk etmiş olursa olsun, geldikleri yerde insanca yaşama hakkına sahip olmalıdır. Avrupa’da yükselen aşırı sağ akımların, sığınmacıları toplumdaki sorunların sebebi olarak göstermesi gerçeği yansıtmamaktadır. Bu tür yanlış algıların aksine, doğru bilgileri topluma anlatmak ve ayrımcılıkla mücadele etmek hepimizin görevidir.
Cumali Yağmur – 13.06.2025