Makaleler

Published on Nisan 26th, 2025

0

Soykırımıyla yüzleşmeden demokrasi ve kardeşlik olmaz | Cumali Yağmur


Bu yazımda, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği üzerine yazdığım yazıya gelen eleştirilere, düzgün bir üslupla cevap vermeye çalışacağım. Üslubunu koruyarak yazanların eleştirilerini ciddiye aldığım için onlara cevap vereceğim. Ancak, insanî değerlere saygı göstermeyenlerin eleştirilerini ciddiye almadığım için, onlara aynı yöntemle karşılık vermeyeceğim.

Yıllardır göçmenler konusunda, Yeşiller Partisi içerisinde politik çalışmalar yaptım. Özellikle, parti içinde bazı arkadaşlarla birlikte, Üçüncü İpsaratorluk (Üçüncü Reich) döneminden kalma yabancılarla ilgili politikaların göçmenler lehine değişmesi için çaba sarf ettik. Göçmenler konusunda çeşitli yazılar yazdım; sorunları ve çözüm önerilerini dile getirdim. Yazılarım zaman zaman geniş bir okuyucu kitlesi tarafından olumlu karşılandı ve bana ilham verdi.

Tüm göçmenlerin yararına değişmesi gereken her olgu için samimiyetle mücadele ettim ve etmeye devam ediyorum. Hiçbir göçmen azınlığa ayrıcalık tanımadan, herkese eşit şartlarda destek verdim.

Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği konusunda yazdığım bir yazıda, Türkiye’nin bazı temel şartları yerine getirmesi gerektiğini belirttim. Bu şartların başında Kürt ve Alevi meseleleri gelmektedir. Bu iki grup tarih boyunca baskıya uğramış, zaman zaman soykırıma varan uygulamalara maruz kalmış, ancak sorunları hâlâ kalıcı bir çözüme kavuşturulamamıştır.

Türkiye, geçmişiyle yüzleşmek yerine, Ermeni Soykırımı’nı inkâr etmeye devam etmektedir. Hatta inkârın da inkârına yönelerek, soykırımın olmadığını iddia etmektedir. Kıbrıs meselesinde ise, milliyetçi ve ırkçı görüşler bir kenara bırakılarak çözüm odaklı bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini savundum.

Önceki yazımda da belirttiğim gibi, Türkiye’nin AB standartlarını karşılaması için birçok sorunu çözmesi şarttır. Ancak bazı okuyuculardan şu yönde eleştiriler geldi: “Türkiye’de Kürt ve Alevi sorunu yoktur, Kürtler ve Aleviler bizim kardeşimizdir. Aleviler de Müslümandır; isterlerse camilerde ibadet edebilirler.”

Oysa ki, Alevilerin kendi Cem Evlerinde ibadet etme hakkı sürekli olarak görmezden gelinmekte ve hatta engellenmeye çalışılmaktadır. Osmanlı döneminden başlayarak, Cumhuriyet döneminde de Alevilere yönelik soykırımlar ve katliamlar (Maraş, Malatya, Çorum ve Sivas olayları gibi) yaşanmıştır.

Kürtler ise, “kardeşimiz” denilmesine rağmen, demokratik haklarını elde edebilmek için büyük mücadeleler vermek zorunda kalmışlardır. Hâlâ da tam anlamıyla eşit vatandaşlık haklarına sahip değillerdir.

Bazı okuyucular Ermeni Soykırımı’nı da inkâr etmekte ve “Ermeniler sürgün edilmedi, öldürülmedi. Ermeni Soykırımı Cem Özdemir’in Almanya Parlamentosu’ndaki yalanlarıyla uydurulmuştur” gibi iddialarda bulunmaktadırlar. Oysa, 1915-1916 yıllarında 1,5 milyonun üzerinde Ermeni hayatını kaybetmiş ya da sürgün edilmiştir.

Soykırım yapan her ülke — ister Türkiye, ister Almanya, ister başka bir ülke olsun — bununla yüzleşmek ve gereken bedeli ödemek zorundadır. Türkiye’de Kürtlere yönelik baskılar, tutuklamalar ve zaman zaman soykırıma varan uygulamalar yaşanmıştır. 1925 Şeyh Said isyanı kanla bastırılmış, 1938 Dersim Katliamı dünya gözleri önünde gerçekleşmiştir.

Cumhuriyet kurulurken, diğer ulusların hakları yok sayılmış ve adeta bir Apartheid rejimi gibi hareket edilmiştir. Eğer yeni bir cumhuriyet inşa edilecekse, bu kez Kürt, Alevi, Arap, Çerkes, Ermeni, Laz herkesin eşit anayasal haklarla yer aldığı bir sistem kurulmalıdır. Ancak böyle bir birliktelik kalıcı olur.

Kıbrıs konusunda ise, Yunanistan’ın Güney Kıbrıs Rum Kesimi AB’ye tam üye yapılmış, ancak Türk kesimi dışlanmıştır. Türkiye’nin Müslüman bir ülke olması bahanesiyle AB üyeliği sürekli ertelenmektedir. Oysa Kıbrıs’ta her iki tarafın da eşit şartlarda AB’ye alınması gerektiğini savunuyorum.

Türkiye’nin geçmişinde, 1934 Edirne Yahudi Olayları, 1955 İstanbul Pogromu gibi azınlıklara yönelik şiddet ve soykırımlar da mevcuttur. Gayrimüslimlere uygulanan Varlık Vergisi zulmü de tarihin kara lekelerindendir. Bu karanlık geçmişle yüzleşmeden demokratikleşmek mümkün değildir.

Tüm bunları yazdığım için tekrar eleştirilere maruz kalacağımı biliyorum. Ancak, gerçekleri yazmanın suç sayıldığı bir ortamda, bu “suçu” gönüllü olarak işliyorum. Gerçekleri dile getirenler değil, geçmişi inkâr edenler suç işlemektedir.

Yıllardır yaşadığımız Avrupa ülkelerinde hâlâ çözüm bekleyen sorunlarımız varken, Türkiye AB üyeliği için kendi sorumluluklarını yerine getirmemekte ve Avrupa’da yaşayan 8 milyon Türkiye kökenli insanı zor durumda bırakmaktadır.

İnsanlar, kendi yararlarına olmayan doğruları duyduklarında eleştirme yoluna gidiyorlar. Kendi sorunlarına sahip çıkmadıkları gibi, onların yararına bir şey yazıldığında da karşı çıkıyorlar.

Yazımı geçmişten bir örnekle bitirmek istiyorum:
1965 yılında, Türkiye İşçi Partisi (TİP) için Çetin Altan İstanbul’da seçim kampanyası yapıyormuş. Bir hamal, Altan’ın “Biz başa gelirsek insanın insanı sömürmesine son vereceğiz, herkese iş yeri ve iş sağlayacağız” sözlerine karşılık yükünü yere bırakıp “Komünistler Moskova’ya!” diye bağırmış.
İnsanlar bazen kendi çıkarına olacak değişimlere bile bilinçsizce karşı çıkabiliyor.


Cumali Yağmur – 26.04.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑