Makaleler

Published on Mayıs 30th, 2025

0

“Terörsüz Türkiye” yanlış, “Demokratik Türkiye” doğru | Aziz Tunç


Bir süre önce başlayan ve devam eden sürecin adı, başından beri tartışma konusu oldu. Sonuçta bir olgunun adı önemlidir. Devlet Bahçelinin DEM Partililerle görüştüğü, ancak Erdoğan’ın herhangi bir tutum belirlemediği bu ilk dönemde devlet tarafından sürece herhangi bir isim vermedi, üstelik bu tutum ısrarla sürdürüldü.

Bu duruma demokratik kamuoyu ve demokratik Kürt kurumları ve çevreleri tarafından sürekli olarak dikkat çekildi ve konu tartışıldı.Aynı zamanda daha önceki süreçlerde kullanılmış olan “çözüm süreci” ve “barış süreci” gibi kavramlar, bu sürece de uygun düştüğü için kullanılmaya başlandı.Kürt Özgürlük Hareketi ve demokratik kurumları bu gelişmeyi barış süreci olarak değerlendirmekten kaçındılar, çünkü sürecin nasıl gelişeceği net değildi.

Devleti yönetenlerin ne diyeceğini bekleyen ve onların ağzına bakan egemen medya ise isimsizliğe razı olmuştu. Ağababaları egemenlerin isim önerilerini bekliyorlardı.

Bir süre sonra, henüz isimsizlik tartışmalarının devam ettiği koşullarda Erdoğan, sürece “terörsüz Türkiye” diye provakatif bir isim koydu. Erdoğan’ın süreci bu isimle tanımlaması, egemen medyanın işini kolaylaştırdı ve hep bir ağızda “terörsüz Türkiye” nakaratını tekrar etmeye başladılar. Böylece sürecin adı konusundaki tartışmalar daha da arttı.

Demokratik kamuoyu ve Kürt Özgürlük Hareketi bu duruma karşı, süreci tanımlayacağı kendi isim önerisini geliştirmekten gecikmedi.Bir süre sonra Kürt Halk Önderi sayın Öcalan’ın demokratik toplum çağrısından esinlenerek sürece “demokratik dönüşüm” adını verdi.

Böylece aynı sürecin iki farklı adı ortaya çıkmış oldu. Yaşanan sürece ilişkin olarak devlet tarafının provakatif “terörsüz Türkiye” adlandırmasına karşı demokratik kamuoyu, Kürt özgürlük hareketi ve Kürt halkı, süreci, “demokratik dönüşüm” diye adlandırmış oldu.

Bu farklı adlandırmalar basit bir adlandırma sorunu olarak görülmemelidir. Tam tersine bu iki farklı adlandırma, Kürt sorunu ve demokrasi konusunda iki farklı politik programı ifade etmektedir. Sürdürülen tartışmalar da bu politik program farklılıklarından doğmaktadır.

Yani olan bitenleri “demokratik dönüşüm” olarak tanımlayan demokrasi güçleri, Kürt özgürlük hareketi ve Kürt halkı başka bir şey, “terörsüz Türkiye” diyen devlet ve hempaları başka bir şey anlatmaktadırlar.

Devletin süreci nasıl değerlendirdiği, nasıl planlamak istediği ve gelişmelerden ne anladığı, ortadadır. Kesin olan şu ki devletin demokratik gelişmelere açık olmadığı anlaşılmaktadır.

Devlete göre Kürt sorunu değil, Kürt özgürlük hareketi PKK’den geliştirdiği terör sorunu vardır. Buradan hareket eden devlet, PKK kendisini fesheder ve silahlarını bırakırsa sorunun çözülmüş olacağını iddia etti. PKK, kendisini feshetti ve silahlı mücadeleyi bırakacağını ilan etti.

Süreci terörsüz Türkiye diye tanımlayan devlet, bu gelişmeyi demokratik barışın gelişmesi için değerlendireceğine, aksine bu gelişmeden ucuz bir zafer devşirerek konumunu tahkim etmek istemektedir.

Halbuki ortada bütün toplumsal kesimleri derinden etkileyen devasa bir sosyo- politik sorun olarak Kürt halkının özgürlük sorunu bulunmaktadır. Son yüz yıl boyunca sayısız direnişe, soykırıma ve isyana yol açmıştır.

Çözüm bekleyen bu sorunu çözmek isteyen Kürt halkının devrimci- yurtsever evlatları, Kürt halk önderi sayın Öcalan’ın önderliğinde 52 yıl önce mütevazi koşullarda ama kazanma kararlığıyla harekete geçmişlerdir. O gün başlayan bu özgürlük yürüyüşü 52 yıl boyunca soluk soluğa bir direnişe yol açmıştır. bu uğurda on binlerce insan can vermiş, milyonlarca insan çeşitli biçimlerde bedel ödemiştir.

Türk devletinin ilk defa yenemediği bir direniş olan bu direniş, bu gün yaşanan gelişmelerinin yaratıcısıdır.

Bu sorunu çözmek için Kürt hak önderi sayın Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısına uygun olarak silahların bırakılmasını PKK’nin kendisini feshi etmesini istemektedir.Ancak bunları istemek Kürtlerin özgürlük mücadelesinin bittiği anlamına gelmemektedir. Mücadelenin demokratik yöntemlerle sürmesi gerektiğini belirtmektedir.

Hem yazılı çağrı metninde hem metinden sonra Sırrı Süreyya’nın söylediği “PKK’nin feshi ve silah bırakması demokratik mücadelenin önünün açılmasıyla mümkün olacaktır” cümlesinden anlatılan budur. PKK kongresi, kongre kararları bunları çok net bir biçimde ortaya koymaktadır.

Ancak devlet “terörsüz Türkiye” tanımlamasıyla bu gerçeklerin üstünü örtmeye çalışmaktadır. Bu tanımlamayla devlet, yapması gereken demokratik düzenlemeleri yapmama hakkını kendi inisiyatifine almakta, böylece gerek duyarsa şantaj yapma imkanına sahip olmaktadır.

Sürecin en zayıf halkası ve en hassas noktası, yani aşil topuğu burasıdır. Devletin bu komplocu yaklaşımına izin verilmemelidir. Buna karşı dikkatli olmak ve süreci halka taşımak, barışı halkın talebine dönüştürmek en temel görev ve sorumluluktur.

Barışın anlamı ve önemi halklara çok iyi anlatılmalıdır ve DEM Parti’nin bu anlamda hem önünde fırsatlar ve imkanlar hem de böylesine önemli bir görev vardır.

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑