Makaleler

Published on Nisan 22nd, 2025

0

Türkiye-AB ilişkileri ve tam üyelik sorunu | Cumali Yağmur


Bu konu yıllardır çözülememiştir. Her iki taraf da görevlerini tam anlamıyla yerine getirmediği için sorun bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla uzamıştır. Türkiye’ye bu süreçte büyük sorumluluklar düşmesine rağmen, çözülmesi gereken sorunlara milliyetçi ve ırkçı bir yaklaşımla yaklaşılmamış, günümüzde bile bu sorunlar çözülememiştir.

Bu sorunların başında Kürt ve Alevi meseleleri gelmektedir. Bu gruplar tarih boyunca baskılara ve zaman zaman soykırım boyutuna varan uygulamalara maruz kalmış, ancak sorunlar hala kalıcı bir çözüme kavuşturulamamıştır. Türkiye, tarihiyle yüzleşmek yerine, Ermeni Soykırımı’nı inkâr etmeyi sürdürmekte, inkârın da inkârına yönelerek soykırımın olmadığını iddia etmektedir.

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri, 12 Eylül 1963’te imzalanan ve 1 Aralık 1964’te yürürlüğe giren Ankara Anlaşması ile başlamıştır. Bu anlaşma, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir ortaklık rejimi kurmuştur. Anlaşma, hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem olmak üzere üç aşamalı bir bütünleşme süreci öngörmüştür. Bu süreçte Gümrük Birliği’nin tamamlanması hedeflenmiştir. Hazırlık döneminin sona ermesiyle birlikte, 13 Kasım 1970’te imzalanan ve 1973’te yürürlüğe giren Katma Protokol, geçiş döneminin koşullarını ve tarafların yükümlülüklerini belirlemiştir.

Avrupa Birliği’ne katılım müzakereleri, Türkiye açısından çok boyutlu bir süreçtir. Bu müzakereler, ekonomik ve dış politikadan hukukun üstünlüğüne kadar 35 başlık altında yürütülmektedir. AB ülkeleri ile aday ülke arasında yapılan katılım konferansları bu sürecin temelini oluşturmaktadır. Müzakerelerin amacı, aday ülkenin AB mevzuatını tam olarak benimsemesidir.

Türkiye açısından müzakere çerçevesi, yalnızca tam üyelik yükümlülüklerini değil, aynı zamanda bu yükümlülüklerin yerine getirilememesi durumunda Türkiye’nin Avrupa yapılarına entegrasyonunu da içeren “kapsayıcılık maddesi”ni barındırmaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi temel AB değerlerini ciddi şekilde ihlal etmesi durumunda müzakerelerin askıya alınmasına yönelik bir madde de yer almaktadır.

Türkiye ile katılım müzakereleri 3 Ekim 2005’te başlamış, ancak bu tarihten bu yana 35 fasıldan sadece 18’i açılmış ve yalnızca biri kapatılabilmiştir. Son fasıl ise 2016’da açılmıştır. Aynı yıl, Türkiye’deki siyasi gelişmeler nedeniyle Avrupa Parlamentosu, müzakereleri dondurma kararı almıştır.

Müzakerelerin tıkanmasının başlıca sebeplerinden biri Kıbrıs sorunudur. Türkiye, Kıbrıs’ı tanımayı reddetmiş ve Kıbrıs’tan gelen gemilere limanlarını açmamıştır. Bu durum, AB tarafından eleştirilmiş ve 2006’da müzakereler kısmen askıya alınmıştır. Ankara Protokolü’nün uygulanmaması, müzakerelerin ilerlemesini engellemiştir ve bu karar her yıl yenilenmektedir.

İnsan hakları alanında da Türkiye ciddi eleştiriler almaktadır. AB Komisyonu’nun ilerleme raporlarında, Türkiye’nin reform sürecinde yavaşlama ve insan hakları ihlalleri sık sık gündeme gelmektedir. Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmemesi, Alevi toplumunun taleplerinin karşılanmaması, Ermeni Soykırımı’nın tanınmaması ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar bu eleştirilerin başında gelmektedir. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını uygulamakta hâlâ çelişkili bir tutum sergilemektedir.

Son dönemde özellikle Kürt illerindeki belediyelere atanan kayyumlar ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile çevresindeki isimlerin tutuklanması, Türkiye’yi AB’ye tam üyelik hedefinden ciddi şekilde uzaklaştırmış, demokrasimize büyük zarar vermiştir.

Türkiye, yarım asırdan uzun süredir AB ülkelerinde yaşayan 7–8 milyon vatandaşı olmasına rağmen, tam üyelik hedefini gerçekleştiremeyerek bu insanların da sorunlarının çözümünü geciktirmiştir.


Cumali Yağmur – 22.04.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑