Türkiyeli Barış Akademisyenleri Berlin’de toplandı
Almanya Barış İçin Akademisyenler Derneği Berlin’de toplandı. Akademisyenler ” Biz Türkiyeli Barış Akademisyenleri 9 yıl önce durduğumuz yerde, yani savaşa karşı barışın yanında duruyoruz ve herkesi de bu mücadeleye destek vermeye çağırıyoruz.” açıklamasında bulundu.
Avrupa Demokrat (Berlin)
Dün Berlin’de gerçekleştirilen etkinlikte, basın açıklaması ve farklı başlıklar katılımcılarla paneller düzenlenirken, belgesel gösterimi de gerçekleştirildi.

Almanya Barış İçin Akademisyenler Derneği tarafından yapılan açıklama şöyle:
Barış hemen şimdi!”
Bundan tam dokuz yıl önce, 11 Ocak 2016 tarihinde Türkiyeli bir grup akademisyen bir barış çığlığı atmıştı. Çünkü 2013’te Kürt sorununa silahsız bir çözüm bulunması için başlatılan “barış süreci” 2015 yılında devlet tarafından sona erdirilmişti ve bildirinin yayınlandığı günlerde ülkenin Güneydoğusunda yer alan Kürt illerinde adı konulmamış bir savaş yaşanıyor ve bu kentlerden hemen her gün çok sayıda ölüm haberi geliyordu.
Devletin güvenlik güçleri orantısız bir şiddet kullanıyor ve bu sırada çocuklar, kadınlar ve yaşlıların da aralarında bulunduğu siviller de hayatını kaybediyordu. İlan edilen sokağa çıkma yasakları yüzünden siviller çatışma alanını terk edemiyor, ölenlerin cenazeleri kaldırılamıyordu. Bir anne ölen çocuğunun cenazesini kokmasın diye günlerce buzdolabında saklamaya çalışıyor, başka bir sokakta öldürülen yaşlı bir annenin cesedi, yanına yaklaşanlar keskin nişancılar tarafından hedef alındığı için bir hafta boyunca kaldırılamıyordu.
İşte böyle bir ortamda, yaşanan şiddet karşısında eli kolu bağlı kalmayı içlerine sindiremeyen bir grup akademisyen, kullanabildikleri tek silahı, kalemlerini kullanarak tarihe ve devlete karşı bir çığlık attılar: “Bu suça ortak olmayacağız” başlığıyla kaleme alınan bildiri başlangıçta 1128 akademisyenin imzasını taşıyordu, sonradan gelen destek imzalarıyla bu sayı 2212’ye ulaştı. Sonradan kısaca “Barış Bildirisi” olarak anılacak olan bu bildiride devleti yönetenlere açık bir çağrı yapılıyordu; şiddeti durdurun ve Kürt sorunun çözümünde yeniden barışçıl yöntemlere dönün!
Devlet elbette bu çağrıya kulak vermedi, bunun yerine çağrıyı kriminalize etti, imzalayanları, kısa süre sonra tüm ülkede ilan edilen Olağanüstü Hal’in verdiği –aslında hukuk dışı olan- yetkilere de dayanarak yargılamadan suçlu ilan etti. 409 akademisyeni Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) akademideki görevlerinden uzaklaştırdı, adeta “sivil ölüme” terk etti. Bunların dışında 100’den fazla akademisyen de istifaya zorlandı, emekli edildi ya da çeşitli baskılarla işinden uzaklaştırıldı. 822 akademisyen hakkında ceza davası açıldı. Bu süreç içinde çok sayıda akademisyen gözaltına alındı, altı arkadaşımız tutuklanarak cezaevine konuldu. KHK ile işten uzaklaştırılan akademisyenlerin uzun süre yargı yoluna müracaat etmesi de engellendi. Bütün bu baskılar bir arkadaşımızın intihar etmesine yol açtı, pek çok arkadaşımız sağlık sorunlarıyla, işsizlik sorunuyla, geçim sorunuyla baş başa bırakıldı.
Bugün, Barış bildirisinin yayınlanmasından 9 yıl sonra, bildiriyi imzalayan akademisyenlere yönelik hak ihlalleri hala devam etmektedir. Yüzlerce arkadaşımızın işe dönmek için verdiği hukuk mücadelesi çok yavaş ilerlemekte, yargı organları oldukça keyfi ve siyasi kararlarla arkadaşlarımızın işe iadesini engellemekte ya da geciktirmektedir. 385 arkadaşımız işe iade edilmek için idare mahkemelerine başvurmuş, bugüne kadar 168 arkadaşımızın başvurusu kabul edilirken 170 arkadaşımızın başvurusu reddedilmiş, ilk ihraçlardan bugüne kadar yaklaşık sekiz yıl geçmesine rağmen 47 arkadaşımızın dosyası hakkında henüz karar verilmemiştir. İşe iade edilen ve iadesi reddedilen arkadaşlarımızın dosyalarında hangi kriterlere göre karar verildiği de net değildir ve farklı mahkemelerin farklı kararları arasında kesinlikle hukuki bir tutarlılık yoktur. Üstelik işe iade edilen arkadaşlarımızdan 48’i istinaf mahkemesi kararıyla tekrar işlerinden uzaklaştırılmıştır. İstinaf mahkemelerinden olumlu karar alan arkadaşlarımızın dosyaları da Danıştay’da beklemektedir ve onların da yeniden işten atılma riskleri hâlâ devam etmektedir. Bütün bu dava sürecinin daha ne kadar süreceği de belirsizdir.
Barış akademisyenleri açısından durum böyleyken maalesef ki barış mücadelesi açısından da geldiğimiz durum hiç iç açıcı değildir. Son günlerde yeni bir barış sürecinden söz edilmesine rağmen aslında Türk devleti son yıllarda Kürt sorunu konusunda hiçbir olumlu adım atmamış, aksine şiddet politikasını ve Kürt siyasetçiler üzerindeki baskısını daha da arttırarak sürdürmüştür. Kürt siyasetçiler sürekli olarak gözaltı, tutuklama ve cezaevine yollanma sarmalı içindedir. Yasal mevzuata göre kurulmuş Kurdi partiler her zaman kapatılma tehdidi altındadır. Bu baskıların en çağrıcı örneklerinden biri de Kürt partilerinden seçilen belediye başkanlarının anti demokratik bir uygulamayla görevlerinden alınması ve yerlerine “kayyım” atanmasıdır.
Elbette barıştan söz ediyorsak sadece Barış akademisyenlerinden ya da Kürt sorunundan söz etmek yetmez. Ne yazık ki tüm dünyada son yıllarda bölgesel çatışmalar ve savaşlar artmakta, hatta yaygın bir şekilde Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesinden söz edilmektedir. Ukrayna’daki savaş yıllardır devam etmekte ve ne yazık ki yakında biteceğine dair pek işaret de görünmemektedir. İsrail’in Gazze’de Filistinlilere karşı yürüttüğü savaş bir soykırım boyutuna varmış ve çoğunluğu kadın ve çocuk 40 binden fazla kişinin ölümüne neden olmuştur. Savaş Lübnan’a da sıçramış ve ölü ve yaralıların yanı sıra bölgede on binlerce kişinin de yerinden edilmesine yol açmıştır. Halen de bölgede adil bir barış ihtimali ufukta görünmemektedir. Bölgemizi ilgilendiren en güncel savaş ve yıkım tehlikesi şimdi de Suriye’de ortaya çıkmıştır. Siyasal İslamcı örgütlerin Suriye’de beklenmedik biçimde iktidarı devirmesi ve kendi yönetimlerini kurmakta olması ne yazık ki bu ülkede 10 yılı aşkın bir zamandır süren iç savaşı sonlandıracak gibi görünmüyor, aksine yeni tehlike ve tehditlere kapı açıyor. Kürtlerin yönetimindeki Rojava’dan ve Alevilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerden her gün çatışma ve ölüm haberleri geliyor. Hemen her gün silahsız durumdaki Alevilere yönelik saldırılar yaşanıyor ve bunların her an büyük bir katliama dönüşmesi tehlikesi bulunuyor. Cihatçı örgütlerin bir koalisyonuna dayanan yeni iktidarın Rojava’daki Kürt yönetimini tanımak istemediği açıkça belli ve aynı yönetim şu ana kadar Alevilere yönelik olarak da en küçük bir özgürlük ve hak vaat etmiyor.
Elbette dünyanın başka bölgelerinde başka çatışmalar da var. Büyük bir savaş tehlikesi tüm dünyada aşırı sağı hatta faşizan parti ve örgütlerin güçlenmesiyle paralel bir biçimde yükseliyor. Bu durum barış mücadelesinin ne kadar acil bir hale geldiğini de gösteriyor. Şimdi Barış Akademisyenlerinin 9 yıl önceki çığlığını çok daha güçlü bir şekilde atmanın zamanı. Şimdi tüm dünyadaki savaşlara ve savaş suçlarına karşı, “hayır, hiçbir suçunuza ortak olmuyoruz” demenin zamanı. Şimdi barış mücadelesini tüm dünyada yükseltmenin zamanı. Biz Türkiyeli Barış Akademisyenleri 9 yıl önce durduğumuz yerde, yani savaşa karşı barışın yanında duruyoruz ve herkesi de bu mücadeleye destek vermeye çağırıyoruz.
Almanya Barış İçin Akademisyenler Derneği