Makaleler

Published on Haziran 17th, 2025

0

Yesinler mi birbirlerini? | Hüseyin Şenol


Yesinler birbirlerini, biz halklar özgürlüğün sofrasını birlikte kuracağız.
İki gerici rejimin savaşı, halklar için yeni özgürlük kapılarını aralayabilir...
Ne mollalara ne siyonistlere mecburuz; üçüncü yol devrimdir.
• Emperyalist çatışmalarda tarafsızlık değil, halkların yararına stratejik tutum gerekir.

Ortadoğu kaynamaya devam ediyor. Sömürgeciliğin ve emperyalizmin yarattığı yapay sınırlar, acılarla dolu halkların belleğinde asla silinmeyen bir yara. İran’a İsrail tarafından yapılan son saldırı, bu coğrafyada bir kez daha emperyalist oyunların ve yerli işbirlikçi rejimlerin ne kadar iç içe geçtiğini gösterdi. Ancak bu savaşların gölgesinde Kürt halkı için yeniden filizlenen bir özgürlük umudu var.

 7 Ekim 2023’te islamo-faşist bir örgütlenme olan ve İran İslam Cumhuriyeti tarafından desteklenen ve beslenen Hamas’ın sivillere yönelik saldırısı da insanlık dışıydı. Bu saldırıyı bahane eden siyonist İsrail Devleti insanlık dışı saldırısına bahane oldu. Hamas’ın saldırısını bahane eden, siyonist devlet, Gazze’yi cehenneme çevirdiği saldırılarında 55 binden fazla sivili katledildi.

Evet, nükleer faaliyet bahanesiyle, İsrail’in İran’a yönelik kapsamlı hava saldırısının ardından bölgede tansiyon düşmüyor ve düşeceği de beklenmiyor. Donald Trump da Tahran’ın boşalması gerektiğini söyleyerek, gerçek niyetini de ortaya koydu. “İsrail Siyonist Cumhuriyeti”nin “İran İdam Cumhuriyeti”ne saldırısının 5. günü.

İsrail ve İran: İki yüzlü emperyalizm ve sömürgecilik

İsrail’in İran’a saldırısı ne “meşru müdafaa”dır ne de bölge barışı için bir girişimdir. Bu bir emperyalist ve siyonist saldırıdır. İsrail, işgalci ve haydut bir devlettir; sadece Filistin’de değil, tüm bölge halklarının üzerine çöken bir kabustur. Ancak İran da masum değildir. Kürt halkının tarihsel olarak bastırıldığı, halkların inkâr edildiği ve mollaların postallarıyla ezen bir rejimdir. Bir çok ülkede islamo-faşist örgütleri aktif bir şekilde destekleyen ve besleyen sömürgeci İran’ın yıkılması, İran Kürdistanı Rojhilat başta olmak üzere Kürt ulusu için yeni olanakların kapısını aralayabilir.

Buraya ara bir not da düşmek isterim: Türkiye, tıpkı Irak ve Suriye örneklerinde olduğu gibi, sömürgedaşı İran’ın da bölünmesini ya da bu ülkede “özerk” bir Kürdistan bölgesi oluşmasını istemez. Bu nedenle de olsa, İran’ın yıkılmasını-bölünmesini istemez.

Bu noktada da bir çelişki ortaya çıkıyor: İran’ın yıkılmasını isteyenlerin Hamas, Hizbullah gibi islamo-faşist güçlere destek çıkması trajikomiktir. Her biri emperyalizmin farklı yüzlerinde yer alan bu örgütlerin halkların özgürlüğüyle hiçbir ilgisi yok. Hamas, Hizbullah, Taliban ve mollalar insanlığın düşmanıdır; tıpkı siyonizm gibi. Bu nedenle “yesinler birbirlerini” demekten başka bir yol görünmüyor.

Lenin, emperyalist savaşların devrimciler açısından ne anlam ifade ettiğini net bir şekilde tarif eder: “Devrimciler için, emperyalist savaşların tek doğru tutumu, bu savaşları iç savaşa, sınıf savaşına çevirmektir.”

Bu bağlamda emperyalistlerin çatışmasından fayda sağlamak devrimci bir çelişki değil, bilinçli bir stratejidir. Kosovalı bir Arnavut olarak NATO’nun Sırbistan’ı vurmasından sevinç duymamın nedeni de budur: halkımı ezen bir rejimin zayıflatılması, emperyalizmin başka bir parçası tarafından gerçekleştirilmiş olsa da, halklar açısından yeni fırsatlar yaratabilir.

Ben 14 yaşından bu yana, devrimci kimliğimi kazandığımdan beri anti-emperyalist mücadele içindeyim. ABD’ye, NATO’ya ve tüm emperyalist yapılara karşıyım. Aynı zamanda barış yanlısı bir aktivistim. Ancak bu, her emperyalist çatışmada tarafsız ya da tepkisiz kalacağım anlamına gelmez. NATO’nun sömürgeci Sırbistan’a ve hem de başkenti Belgrad’a karşı gerçekleştirdiği müdahalede ya da ABD’nin Irak ve Suriye’de IŞİD hedeflerine yönelik saldırılarında üzülmedim. Tam tersine, Kosovalı bir Arnavut olarak bu gelişmelerin halkımız açısından yarattığı sonuçlardan dolayı sevindim.

Bu tür çatışmalarda ilkesiz bir taraf tutmak yerine, Lenin’in de işaret ettiği gibi, emperyalist ve sömürgeci güçler arasındaki çelişkilerden halkların yararına olacak devrimci fırsatları çıkarmaya çalışırım. Elbette, bu müdahalelerin kendiliğinden ilerici olduğu anlamına gelmez. Ama biz, halklar olarak, bu çatışmalardan nasıl faydalanacağımızı, hangi alanda mücadele edip alan açabileceğimizi değerlendirmek zorundayız.

Unutmamalı ki bu tür gelişmelerin itici güçlerinden biri de halkların gösterdiği kamuoyu baskısı ve tepkisidir. Sessizlik değil, örgütlü ve net bir duruş tarih yapar.

İran komünist, feminist ve Kürt özgürlük hareketlerinden sesler

İran Komünist-İşçi Partisi’nin açıklaması, bu savaşın gerici karakterine karşı güçlü bir duruş sergiliyor. İşçi sınıfı ve tüm ilerici güçler, İslam Cumhuriyeti’nin devrimci bir şekilde yıkılması için birleşmeye çağrılıyor. Bu çağrı, sağcı ve burjuva çevrelerin yukarıdan kurmak istediği çözümleri de boşa çıkarabilecek bir stratejik yönelim içeriyor.

İsrail Komünist Partisi’nin açıklaması ise İsrail’in saldırısının Ortadoğu’yu kapsayacak tehlikeli bir savaşın başlangıcı olabileceğini ifade ederek halkların bu savaş kışkırtıcılığına karşı çıkması gerektiğini vurguluyor.

Feminists4Jina’danda  İran’a dönük saldırılara dair açıklama geldi. Siyonist İsrail’in İran’a dönük saldırılarına ilişkin bildiri yayınlayan Jina İçin Feministler şöyle dedi: “Tahayyül ettiğimiz gelecek, gerici güçlerce dayatılan savaşların ardından kalan enkaz ve cesetler üzerinde değil, ‘Jin jiyan azadî’ şiarına dayanan, halkların yürüttüğü adil bir mücadelenin ürünü olacaktır”

En somut ve umut dolu çıkışlardan biri ise PJAK’ın çağrısıdır. “Jin, Jiyan, Azadî” devriminin yeni aşamasına çağrı yapılırken, İran’ın savaş politikalarının halklara ödettiği bedelin altı çiziliyor. Özyönetim vurgusu, sadece Rojhilat için değil tüm Kürt halkı için tarihin sorumluluğunu işaret ediyor.

Lenin’in “Her ulusal ayaklanma, her sömürgeci zinciri kırma, her zorba devletin zayıflaması, dünya devrimi açısından ilerici bir adım sayılır” sözü bugün Rojhilat için yeniden anlam kazanıyor. İran İslam Cumhuriyeti’nin yıkılması, bölgesel özgürlük için bir zorunluluktur.

Türkiyeli sosyalistlerden ortak açıklama

İsrail’in saldırılarına karşı Türkiye’deki sosyalist partilerden gelen ortak açıklama — SOLDEP, ESP, EHP, Yeşil Sol Parti, EMEP, SYKP — emperyalist saldırılara karşı durmanın ve halklar arası dayanışmanın önemli bir örneğidir. Bu açıklamalar, savaşa karşı enternasyonal tutumu yansıtırken; Türkiye solunun halkların direnişiyle daha çok buluşması gerektiğini de hatırlatıyor.

İki kötü arasında sıkışanlar: Türkiye örneği

Bugün İran’da yaşananlar, bir yönüyle Türkiye’deki 2015-2016 süreçlerine, özellikle Cizre ve Sur’daki yıkıma fazlasıyla benziyor. O dönem hendek savaşlarına karşı olmakla birlikte, devletin insanlık dışı saldırıları karşısında sessiz kalmamak gerektiğine inanıyordum. Sömürgeci devletler, kendi halklarına bile acımasızken, halkların birliğini ve özgürlüğünü arayanlara hiç merhamet göstermezler.

Hatırlarsınız, bazı toplantılarda, özellikle sivil ölümlerin olmamasına dikkat edilecek bu tür saldırıların Türkiye’ye karşı da caydırıcı olması gerektiğini açıkça savunmuştum. Çünkü, canlı yazında insanlar bodrumlarda yakılırken, köyler ve şehirler bombalanırken, bunu sadece içimiz sızlayarak izlemek yetmiyor.

Lenin bu konuda çok nettir: “Gerici hükümetler, halkın ilerleyişinin önünde engeldir. Onlara karşı yıkıcı tavır almamak, devrimci olmaktan vazgeçmektir.”

Bu nedenle İran’ın ya da Türkiye’nin zayıflaması bizi üzmez. Aksine, Marx’ın öğrettiği gibi: “Bir ulus başka bir ulusu baskı altında tutuyorsa, o ulus özgür olamaz”.

İki kötüden birini seçmek zorunda değiliz

Bugün İranlı sosyalistler de, tıpkı devrimci Kürtler gibi, ne mollaları ne siyonistleri bir kurtarıcı olarak görmüyorlar. Her iki gücün de gerici, baskıcı ve halk düşmanı olduğunu haykırıyorlar. İki kötünün arasında seçim yapmak yerine, üçüncü bir devrimci seçeneği inşa etme çağrısında  bulunuyorlar.

Burada yine bizden örnek vereyim; Türkiye’deki seçimlerde hatalı bir şekilde tavır gösteren, bir kötüye karşı diğer kötüye destek veren bir kısım ama oldukça büyük bir kısım Türkiyeli sosyalistler ve yurtseverleri unutmamak gerekir.

Türkiye’de her seçimde bir kötüyü diğerine tercih eden bir kısım solun aksine, İran’daki sosyalistler gibi devrimci bir tutum almak şart…

Hepsi yıkılmalı

Siyonist rejim yıkılmalıdır. Mollalar ve siyasal İslamcı postalcılar yıkılmalıdır. Kemalist ırkçı ve İslamcı faşist rejimler yıkılmalıdır. Emperyalist ve sömürgecilerin her türlüsüyle hesaplaşılmalı. Bu yalnızca bir tercih değil, insanlığın onuru adına tarihsel bir zorunluluktur.

Kürt halkı bu tarihsel momentte yalnız bırakılmamalı. Rojhilat’ta başlayan isyan, sadece bir etnik özgürlük mücadelesi değil, bölge halklarının direniş ve özgürlük ufkudur. İran bölünmeli, Rojhilat özgürleşmelidir.

Ve evet: Yesinler birbirlerini!
Ama biz halklar, kardeşliğin, eşitliğin ve özgürlüğün sofrasını birlikte kuracağız.

Şimdi şu önemli sözün tam yeri: “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin!”


Hüseyin Şenol – 17.06.2025

Tags: , , , , , , , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑